28 Şubat 2017 Salı

Paris Gezi Yazısı

İş amaçlı gidecektik  ancak Paris'e kadar gitmişken biraz daha kalmanın iyi bir fikir olacağını düşündük. Bu nedenle üç günlük iş ziyaretimize kendi imkanlarımızla üç gün daha ekleyerek iş gezisine gidecek grupla Paris'i gezme kararı aldık. Ekibimizden bir arkadaşımız öğrencilik yıllarında bir süre Paris'te kaldığı için gezilip görülecek yerler konusunda çok bilgisi vardı, o nedenle gezi planını hazırlamayı ona bıraktık. Eğer bir gün gezi amaçlı Paris'e gitmek isterseniz, siz kendi gezi planınızı hazırlayın diye bazı paylaşımlarda bulunmak istedim ben de. Öncelikle biz Paris'te Fontaines du Luxembourg Hotel'de kaldık ve vergiler dahil iki kişilik odaya üç gece için toplam 292 Euro ödedik (kişi başı ödeme bu fiyatın yarısı). Otelimiz çok merkeziydi (Lüksemburg Bahçelerine çok yakındı) ayrıca personeli de çok kibardı. Bu nedenle Paris gezinizde bu oteli tavsiye ederim. İkinci bir husus da, alkol vb. içecekler uygun fiyatlı olsa da Paris çok ucuz bir şehir sayılmaz :)
 
Otele yerleştikten sonra yakın olduğu için ilk ziyaret noktamız Lüksemburg Bahçeleri oldu. Hava gayet açık ve güneşli olmasına rağmen Paris'e şubat ayında gittiğimiz için bu bahçenin tadını çıkaramamış olabiliriz. Belki de bahar-yaz aylarında gitmek bahçenin güzellikleri açısından daha iyi olur :). Yine yürüme rotasından çıkmadan sırasıyla Latin Quartier,  Pantheon (solda), Notre Dame Katedrali (sağda) ve Sen Nehrine (La Seine) kadar yavaş yavaş gittik. Sen Nehri kıyısında pek çok ressam resim yapıyordu ve kızlı erkekli gençler şarap içip güzel vakit geçiriyordu. Gerçekten Paris bu güzellikler açısından dört dörtlük bir şehir. Notre Dame Katedrali'nde de aklıma hep Victor Hugo'nun Esmeralda'sı geldi. Onun yaşadığı dönemleri hayal ettim. Bu arada Notre Dame Katedrali önünde uzun kuyruklar oluşuyor, içine girmek isterseniz bunu öngörerek plan yapınız (giriş ücretsiz ama kuleler ücretli 10 Euro).

Buradan yürüyerek Eyfel Kulesi'ne (Eiffel Tower) gittik. Eyfel Kulesi'ni yakından görmek de güzel bir tecrübe gerçekten. Sürekli filmlerde, kart postallarda, resimlerde gördüğümüz Eyfel'i yakından görme fırsatınız olursa kaçırmayın derim. Kule benim tahmin ettiğimden çok daha büyük ve heybetli göründü gözüme. Ancak buraya da uzun bir giriş sırası var, biz beklemedik. Paris gezinizden önce internet üzerinden "skip the line" bilet alırsanız kendinize bir iyilik etmiş olursunuz diye düşünüyorum. Biz bu biletleri alamadığımız için marketten birkaç şişe şarap (3-4 Euro) ve Fransız peynirlerinden alarak Eyfel'in altında hoşça vakit geçirmeyi seçtik. Burada biraz oturup dinlendikten sonra akşam yemeği için Paris'in geleneksel restoranlarından birisi olan Le Relais de l’Entrecôte'a  (sağda) gittik. Kötü haber: Burada da uzun bir sıra bekliyorsunuz. Ama beklediğinize değeceğini garanti ediyorum. Menümüz: Fransız bifteği, hardal sosu, patates ve menüdeki tatlılardan birkaçı şeklinde oldu, zaten sizin de fazla seçeneğiniz yok zira burası biftek restoranı :).


Ertesi gün sabah kalkınca ilk işimiz ünlü Fransız kruvasanından kahvaltı yapmak oldu. Merkezde ünlü bir yer olduğu söylendi bize: Eric Kayser. Burası uzun yıllardır kruvasan yapan ünlü bir yermiş, bir kruvasak + bir kahve fiyatı 5.35 Euro. Kahvaltıdan sonra ilk durağımız Le Pere Lachaise mezarlığı (solda) oldu. Ölümsüzlerin mezarlığı olarak bilinen Pere Lachaise'de o kadar çok ünlü kişinin mezarı var ki şaşırırsınız. Ayrıca mezarlar alıştığımız tarzda mütevazı taşlardan oluşmuyor, her birisi bir anıt bir sanat eseri sanki. Bir mezarlık sizde hayranlık uyandırır mı? İnanmayacaksınız ama hem hayranlık uyandırıyor hem de huzur veriyor. Burada Edith Piaf, Balzac, Jim Morrison, Oscar Wilde gibi ünlülerin mezalarının yanı sıra Ahmet Kaya ve Yılmaz Güney'in de mezarları bulunuyor (üzerinde en çok çiçek olan mezar Yılmaz Güney'indi). Belki daha nice insanlar var ama çok büyük bir mezarlık olduğu için biz herkesi ziyaret edemedik.

Buradan çıkınca sanki o ana kadar yaşadıklarımıza tezat oluştururmuş gibi Opera Binası (Palais Garnier, fotoğrafı en altta) ve Galeries Lafayette'e (solda) gittik. Galeries Lafayette Paris'in en ünlü, en eski ve en pahalı alışveriş merkezi. İçince çok pahalı markaların en seçkin ve en son moda ürünleri bulunuyor. Tahmin edersiniz ki herhangi bir şey alamadık ama olsun eli boş gönlü hoş ayrıldık. Buradan çıkınca sevimli Fransız kafelerinde bir şeyler yiyip içtikten sonra Montmartre'deki Sacré-Cœur Bazilikası'na (sağda) gittik. Burası girişi ücretsiz olan ve neredeyse tüm Paris'i tepeden gören bir yerde yapılmış. Hava yavaş yavaş kararırken Sacre-Coeur'un çevresindeki genç ressamların eserlerini (aşağıda sağda birkaç örnek var) ve çevredeki küçük sanat galerilerini dolaştık. Zaten Paris'te de burası Ressamlar Tepesi (Place du Tertre) olarak bilinirmiş.

Montmartre'de  biraz turladıktan sonra Bistro de Montmartre adı verilen sevimli bir yerde Fransızların ünlü soğan çorbasını denedik (yaklaşık hesap içeceklerle birlikte kişi başı 20 Euro). Ben kendi adıma soğan çorbasını çok beğendim, ama arkadaşların tepkisinden anladığım kadarı ile her damak zevkine hitap etmiyor. Siz yine de deneyin :). Buradan çıkınca elimize birkaç bira alıp Sacre-Coeur'un önündeki merdivenlere oturduk zira hem hava kararırken şehir manzarası harikaydı hem de küçük amatör gruplar harika müzikler yapıyordu. Dolayısıyla bu merdivenlerde pek çok genç insan & turist bu grupları dinleyerek hoş vakit geçiriyordu ve kimse  gençleri rahatsız etmiyordu. İnsan bazen gerçekten hayret ediyor. Saat biraz ilerleyince Moulin Rouge'a  (solda) geçtik. Moulin Rouge'da oldukça güzel programlar vardı ancak hem fiyatlarının yüksek olması hem de vaktimizin az olması nedeniyle katılamadık (ortalama bir şov programı 180 Euro'dan başlıyor). Bu nedenle burayı dışardan görmekle yetindik :).
 
Bir gün sonraki programımız da çok yoğundu. Fransız kahvaltısından sonra ilk olarak Art Bridge'e gittik. Hemen heyecanlanmayın, buradaki kilitlerin hepsini kaldırmışlar, yalnızca temsilen bir zincirde üç-beş kilit bırakılmış. Köprüyü geçince diğer tarafta Louvre Müzesi'ne (solda) ulaştık nihayet. Biz biletleri daha önce internet üzerinden "skip the line" olacak şekilde almıştık (15 Euro), bu şekilde yapmanızı tavsiye ederim, sıra beklemiyorsunuz :). Louvre Müzesi bizim en az yarım günümüzü aldı, ki hala bitmemişti ancak gruptan sıkılıp çıkanlar oldu. Onlar çevrede kozmetik alışverişi yaparken biz kalanlar devam edebildiğimiz kadar devam ettik ama yine de bitiremeden çıkmak zorunda kaldık. Louvre yarım günde gezilecek müze değil gerçekten, bu nedenle yalnızca en çok merak ettiğimiz koleksiyonları gezdik.
 
Louvre'dan çıkınca büyük bir neşeyle Paris'in en ünlü caddesi Champs Elysees (Şanzelize)'ye doğru yola çıktık (solda). Şanzelize uzun ve geniş bir cadde, iki tarafında alışveriş için pahalı mağazalar bulunuyor. Tam anlamıyla Paris için ne ifade ettiğini bilmiyorum ama Zafer Takı (Arc de Triomphe) şehrin tam merkezi olarak kabul ediliyor. Burada biraz turlayıp, gece Eyfel Kulesi'ni gören güzel bir mekanda yemek yemeye gittik. Biz rastgele seçtik mekanı o nedenle size de herhangi bir öneride bulunmuyorum. Yemekten sonra içeceklerimizi de alıp, Eyfel'in tam karşısındaki terasta içtik. Bu güzel bir aktivite oldu zira hava karardıktan sonra her saat başı Eyfel kulesinin ışıkları yanıyor ve güzel bir görüntü oluşturuyor.
 
Benim Paris için aktaracaklarım şimdilik bu kadar, arada unuttuklarım da olabilir. Mesela adını not almadığım için Fransız biraları veya tatlıları hakkında tavsiyede bulunamıyorum :). Zaten bazı güzellikleri de kendiniz keşfetseniz daha iyi olur sanki. Biz zaman kısıtından dolayı Orsay Müzesi (Musee d'Orsay), Pompidou Modern Sanat Müzesi, Rue des Lombards ve bazı katedral ve şapellere (Sainte Chapelle) gidemedik ama vaktiniz olursa siz mutlaka gidin. Paris'te sanatla yapılmış herhangi bir şeyi sevmeyeceğinizi sanmıyorum, özellikle benim gibi sanattan hoşlanıyorsanız.
 
Aklımda Kalanlar/Tavsiyeler:

1. Bir kruvasan asla yeterli olmuyor doymak için, birkaç tane alın.

2. Eğer vaktiniz ve paranız olursa Esmeralda müzikaline ya da Moulin Rouge'daki etkinliklere mutlaka katılın. Ben gidemedim ama aklıma takıldı, inşallah bir gün gideceğim.

3. Biz pek çok rotayı yürüyerek gezdik, bazı yerlerde metro kullandık, oteliniz şehir merkezinde olursa siz de böyle yapabilirsiniz. Metro kullanacaksanız bileti mutlaka günlük alınız, tek kullanımlık almayınız.

4. Hava güzelse şubat ayında gitmekten de korkmayın, çok soğuk olmuyor. Anı olarak birkaç minik tablo/resim alın veya siz kendiniz yapın :)

Umarım ki Paris'i ziyaret edecek fırsatınız olur ve siz de bu muhteşem kentin tadını çıkarırsınız. Fransızları sevmiyorum filan diyebilirsiniz ama bu Paris'i sevmenize engel olmamalı. Paris; Ressamlar Tepesi, lezzetli ve ucuz şarapları, müze ve galerileri, hiç bozulmamış tarihi güzellikleri ile  gördüğüm Avrupa kentleri arasında en beni en çok etkileyenlerden biriydi diyebilirim. Kendinize bir iyilik yapın ve Paris'i gezin. İyi eğlenceler!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder