24 Şubat 2018 Cumartesi

Roma - Vatikan Gezi Yazısı

Roma uzun zamandır planladığımız bir geziydi (aslında uzun zamandır planladığımız gezi Mısır piramitleriydi ancak Mısır ile yaşanan politik kriz neticesinde yaşanan vize sorunu nedeniyle ertelemek zorunda kaldık maalesef). Yine de en az Mısır kadar kadim bir şehir olan Roma'ya bir gezi gerçekleştirdiğimiz için mutluyum. Bu arada, Roma'ya kadar gitmişken Pisa, Napoli ve Floransa'ya da gittik ancak çok uzun bir yazı olmaması için bu yerler hakkındaki yorumlarını ayrı bir yazıya sakladım. Bu yazımda yalnızca Roma'dan ve Vatikan'dan söz edeceğim. Roma hakkında zaten ne desek az, gidip de beğenmeyen, hoş vakit geçirmeyen yoktur diye tahmin ediyorum. Bir adı da "caput mundi" yani Türkçe meali ile dünyanın başkenti olan Roma çok kadim ve güzel bir imparatorluk şehri. Nereye gitseniz mutlaka görülecek antik yapılar, sokaklar, evler, heykeller var ve dolayısıyla bir haftada bitirmek mümkün değil. Ancak biraz hızlı davranabilirseniz beş gün gibi bir süreçte görülmesi en çok tavsiye edilen yerleri görerek genel bir fikir edinmeniz de mümkün. Roma'nın en büyük avantajı belirli bir alanın çevresine yapılaşması, bu nedenle toplu taşımadan ziyade yürüyerek pek çok yeri gezebilirsiniz. Şimdi gezimizde en başından itibaren neler yaptığımızdan konuşalım.

Sabah uçaktan Fiumicino Havaalanına indiğimizde ilk iş olarak bizdeki havataş tarzındaki otobüslerle Roma Termini'ye gittik (bilet kişi başı 6 Euro). Kalacağımız otel Roma Termini'ye çok yakın olduğu için önce otele yerleştik (Hotel Embassy) ve daha sonra elimizde harita ile yola çıktık ve Villa Borghese ile gezimize başladık ve burada bulunan Galleria Borghese'yi gezik. Ardından Piazza del Popolo (solda) ve bu meydanın devamında yer alan eski alışveriş caddesi Via del Corso'ya (sağda) geçtik. Bu caddenin sonu Piazza di Spagna (İspanyol Merdivenleri) denilen alana doğru gitmekte ki zaten turistik bir yer olduğu için biz gittiğimizde çok kalabalıktı. Bu sofistike meydanın çevresinde yer alan ve çok tavsiye edilen bazı mekanları da denedik: Partificia Querra (makarda) ve Pompi (tramisu). İspanyol Merdivenlerinde biraz zaman geçirdikten sonra geldiğimiz rotayı takip etmek suretiyle yürüyerek otelimize geri döndük.

Ertesi gün sabah erkenden kalkarak metroya bindik ve Vatikan'a gittik (Musei Vaticani durağı). Metrodan çıkınca aşağı yukarı on dakikalık bir yürüme sonrasında Vatikan'ın dev surlarına varıyorsunuz. Ne kadar erken giderseniz gidin burada en azından 500 metrelik bir insan kuyruğu göreceğinize bahse girerim. Eğer internetten "skip the line" bilet almadıysanız mecbur bu sıraya gireceksiniz :). Merak etmeyin hızlı ilerliyor, aşağı yukarı 40 dakikada Vatikan'ın içindesiniz. Vatikan'ın girişi 17 Euro, ancak içeride ayrıca bir San Pietro Bazilikası girişi mevcut, bu da 10 Euro (bu arada bazilikanın önündeki meydana giriş ücretsiz, yalnızca bazilikanın kendisi 10 Euro).

Vatikan Müzeleri muhteşem bir yer, içinde yer alan 7 km'lik galerilerde (soldaki gibi) dünyanın en zengin sanat koleksiyonları yer alıyor. Raffaello'nun muhteşem eserlerinin bulunduğu Raffaello Odaları, Michelangelo'nun süslemelerini yaptığı Cappella Sistina (sağda), Leonardo da Vinci'nin Raffaello'nun, Bellini'nin resimlerinin yer aldığı Pinacoteca Vaticana (Resim Galerileri) hep burada bulunuyor. Buradan San Pietro Bazilikası ve bazilikanın hemen önünde yer alan Bernini'nin tasarladığı Piazza San Pietro'ya geçiş yapabilirsiniz. Vatikan aşağı yukarı yarım gününüzü alıyor arkadaşlar, ayrıca içeriden yiyecek-içecek satın alacağınız alanlar da kısıtlı olduğundan çantanızda su veya basit atıştırmalık yiyecekler bulundurmanızda fayda var.

Vatikan'dan çıkında yakınlarda yer alan Tiber Nehri'ne doğru yürüdük. Açıkçası Tiber Nehri'nin Avrupa'nın diğer başkentlerinde yer alan nehirlerle görsel anlamda hiç ilgisi yok, pek güzel değil. Ancak nehrin en güzel köprüsü olan Ponte Sant'Angelo üzerinden geçerek Antik Roma'nın bir parçası olan ve Cem Sultan'ın da esir tutulduğu Castel Sant'Angelo'ya (sağda) gidebilirsiniz. Biz kalenin içine girmedik ancak giriş ücretli, kendi değerlendirmenizi yaparsınız. Buradan çıkınca çok tavsiye edilen Navona Meydanı'na çok yakın olan Cul de Sac adı verilen restorana gittik. Buranın önemi dana kuyruğu yemeği ve lezzetli ravioli'ler (mantı) yapması. Ayrıca alkol kullanıyorsanız ünlü İtalyan şaraplarından da bir sürahi alabilirsiniz (iki kişi menü aşağı yukarı 50 Euro).

Cul de Sac'dan çıkınca önce Piazza Navona'ya gittik, meydanın tam ortasında yazının başında fotoğrafı bulunan Bernini'nin dört kıtanın büyük nehirlerini simgeleyen Fontana dei Quattro Fiumi (Dört nehir çeşmesi) yer alıyor. Buradan ilerleyince yakınlarda tanrılar tapınağı MS 125 yılında yapılan Pantheon (solda) bulunuyor, akşam 18:00'e kadar ziyarete açık ve giriş ücretsiz. Pantheon'un ne kadar büyük olduğunu içine girip de süslü kubbesine (sağda) bakınca anlıyorsunuz. Herhangi bir destek olmaksızın ayakta duran  muhteşem kubbenin ortasında oculus adı verilen ve mahzeni aydınlatan bir delik bulunuyor. Bu arada Raffaello ve Baldassare'nin mezarları buradadır. Buradan çıkınca yine geldiğimiz rotayı geri izleyerek devasa Santa Maria Maggiore Bazilikası'nın da önünden geçerek otelimize döndük.

Ertesi gün sabah erkenden bir önceki gece aydınlatmalarıyla gördüğümüz Fontana di Trevi  (Trevi Çeşmesi)'ne (solda) gittik. Burada biraz zaman geçirdikten sonra Antik Roma'ya doğru yola çıktık. Burada ilk durağımız Colosseum oldu. Roma'ya gitmeden önce internet üzerinden biletleri aldığımız için gişede hem sıra beklemedik hem de daha uyguna geldi (kişi başı 14 Euro). Colosseum'un eski ihtişamlı günlerinden eser kalmamış ancak içi hala etkileyici tabi (sağda görüntüsü var). Buradan çıkınca biletimiz kapsamında olduğu için vakit geçirmeden Antik Roma Forumu'na gittik.


Eski imparatorluğun kalbi Roma Forumu (solda) çok büyük bir yaşam alanı, ilk senato binası da burada. Ama maalesef neredeyse hiçbir şey kalmamış, çünkü güzel olan parçalar da (mermer, heykel, sütun) sökülerek Vatikan'a götürülmüş. Yine de eski Roma'nın nasıl bir alanda varlık gösterdiğini görmek güzeldi. Roma Forumu'nun tamamını gezecek vaktimiz olmadığı için erken çıktık ve Piazza Valentine  ve sonrasınsa Saint Valentine'nin kafatasının (sağda) bulunduğu Santa Maria in Cosmedin Bazilikası'na gittik. Aslında bu bazilikayı rotamıza eklemezdik ancak Valentine Day haftası olduğu için gitmeyi uygun bulduk. Buradan çıkınca güzel bir margharita pizzanın ardından ünlü alışveriş caddesi Via del Corso'ya tekrar geldik ve Roma dondurması alarak bütçemiz ölçüsünde alışverişler yaptık (limoncello vb.).

Sonraki iki günü Roma'da geçirmedik, önceden aldığımız tren biletleriyle Pisa, Floransa ve Napoli'ye geçtik. Bu deneyimlerimden ayrı bir yazıda bahsedeceğim. Bu nedenle doğrudan Roma'daki son günümüze geçelim. Roma'ya gitmek isteyenler birbirinden farklı rotalar çizebilirler, "Bernini Eserleri Rotası", "Melekler ve Şeytanlar Rotası" ya da tamamen Roma haritası üzerinden mesafelerine göre rotalar. Biz de Roma'da Melekler ve Şeytanlar Rotasını izledik. Earth (toprak) simgesi Santa Maria Del Popolo Bazilikası (sağda), air (hava) simgesinin bulunduğu meydan San Pietro Meydanı, fire (ateş) simgesi Santa Maria Della Vittoria kilisesi (solda) ve water (su) simgesi Navona Meydanı'ndaki Dört Nehir Çeşmesi yanında bulunan Santa Agnes Kilisesi'ni sırasıyla gezdik. Güzel bir rotaydı, çok tavsiye ederim.

1. RomaPass alarak bazı avantajlar/indirimler sağlayabilirsiniz ancak biz genelde yürüyerek gezdiğimiz ve biletleri önceden internetten aldığımız için RomaPass'a ihtiyaç duymadık.

2. Metroya birkaç kez bindik, biletler yalnızca 1.5 Euro.

3. Ücretsiz edindiğiniz haritalar size çok yardımcı oluyor zaten ayrıca para verip almanıza gerek yok. Ayrıca hediyelik eşya satan yerlerde de birkaç euroya uygun fiyatlı hediyelikler bulabilirsiniz.

4. Hava sıcaklığı aşağı yukarı Türkiye gibi, Türkiye'de en sevdiğiniz mevsimde gidebilirsiniz.

5. Zaten tavsiye etmeme gerek yok, giderseniz mutlaka pizza çeşitlerini & makarna çeşitlerini denersiniz :). Zevkinize göre alın ancak risotto, ravioli, parmesan peyniri, tramisu, castelli romani şaraplarını denemenizi tavsiye ederim.

Sanat tarihine ilgi duyanlar için Roma olağanüstü bir yer, Rönesans ressamları, eski mimari eserler, heykel sanatçıları, Bernini eserleri bile size fazla sanat yüklemesi (overload) yapabilir. Tabi herkes kültür & sanat turu yapacak diye bir şey yok, Roma her türlü talebe hitap eden bir şehir olduğu için güzel vakit geçireceğinizi garanti ederim.

Her yazımın sonunda belirttiğim gibi, eğer sırtınıza çanta alıp da otostop yapanlardan değilseniz, bu tür geziler biraz maddiyat gerektiriyor. Ben de elimden geldiğinde minimumda tutarak size gereken tutarları aşağı yukarı belirttim. Bu nedenle tek diyebileceğim, umarım bir gün her anlamda fırsatınız olur ve bu güzel şehri görürsünüz. Bütün yollar Roma'ya çıkar arkadaşlar, iyi eğlenceler :)

10 Şubat 2018 Cumartesi

İz Resim Sergisi

Bu sergiden resim kursundan bir arkadaşım bahsetti, serginin yapıldığı yer olan F Sanat Galerisi, Nişantaşı'nda bana yakın bir lokasyon olduğu için, serginin açılış günü olan  7 Şubatta sergiyi ziyaret ettim. Bu vesileyle fark ettiğim bir şey var, serginin açılış günlerinde -özellikle Nişantaşı'ndaki gibi küçük galeriler söz konusuysa- sergiye gitmemek gerekiyor. Zira öncelikle içerisi çok havasızdı ve sürekli eserlerle resim çektirmek isteyenlerden dolayı çok verimli bir ziyaret de yapamadım. Ayrıca sergi kataloğu da yoktu, ya da çok az basılmıştı o nedenle bitti, bilemiyorum. Elimde bir katalog olmadığı için de size ressam İhsan Şurdum hakkında veya eserler hakkında detaylı bilgi de veremiyorum. Ama serginin güzel bir tarafı var, İyilik İçin Sanat Derneği desteği ile açıldığı için, sergiden elde edilen gelirin bir bölümü de derneğe bağışlanacak. Sergi 24 Şubata kadar açık olacak, ziyaret etmek isteyenlere şimdiden iyi eğlenceler! Bu arada F Sanat Galerisi, Nişantaşı, Valikonağı Caddesi, 38 numarada.

4 Şubat 2018 Pazar

Gökhan Anlağan Resim Sergisi


Uzun zamandır resim kursundan çıktığımda Tünel Sanat Galerisi'ne giderek bir resim sergisi var mı kontrol ediyordum ancak maalesef karşılaşamıyordum. Neden yeni dönemde hiç resim sergisi açılmadı bilemiyorum. Bu hafta sonu Gökhan Anlağan sergisini görünce mutlu oldum :). Gökhan Anlağan aynı zamanda Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi'nde akademisyen olarak da görev almış bir ressam, ama maalesef 2004 yılında vefat etmiş. Vefat eden ressamların resim sergilerini gezmek bana ayrı bir hüzün vermiştir hep, her ne kadar ressamın resimleri capcanlı renklerle yapılmış olsa da. Gökhan Anlağan'ın resimlerini çok beğendim, hepsi dışarıya canlı renklerin arkasından enerji & mutluluk aşılıyor gibiydi. Ek bilgi olarak, sanatçının yapıtları Bakanlık kararı ile resmi ve özel koleksiyonlar arasına alınmış. Sergiyi gezmek isterseniz, 16 Şubata kadar Tünel Sanat Galerisi'nde olacak. İyi eğlenceler!