29 Aralık 2017 Cuma

Leonardo Da Vinci Sergisi (Expo)

Çalıştığım iş yerindeki departmanımızın başındaki kişi bazen bizi güzel aktivitelere götürüyor. Daha önce "West Side Story" müzikaline götürmüştü, bu sefer de Shakespeare'nin "Bir Yaz Gecesi Rüyası" tiyatrosuna götürdü. Tiyatroya girmeden önce yine aynı mekanda sergilenen Leonardo Da Vinci Expo'ya da biletimiz olduğu için iş yerinden arkadaşlarla bu sergiyi de gezdik. Sergide özgün eser var mıydı bilmiyorum ama bana tüm eserler orijinal hallerinin birer kopyaları gibi geldi. Zaten Mona Lisa kesinlikle kopyaydı zira orijinalini Paris'te görmüştüm, küçük bir tabloydu. Burada sergilenen ise (solda fotoğrafı var) aslına göre boyut olarak çok büyük bir eserdi. Zaten sergi kataloğunda yazdığı kadarıyla serginin makineler bölümündeki eserlerin hepsi Leonardo Da Vinci'nin kendi çizimlerine sadık kalınarak yeniden inşa edilmiş. Bu eserler replika edilirken asıl boyutlarının aynen korunduğundan söz ediliyor. Diğer rönesans sanatçılarının da Da Vinci ilham alarak oluşturduğu eserlere (çizimler/resimler) yer veriliyor, bu eserlerin orijinal olduğundan bahsediliyor ancak camların arkasına gizlendikleri için ışıklardan dolayı tam anlamıyla inceleyemedim :). Sergiyi merak edenler için Maslak Uniq Hall'de, 7 Nisan 2018 tarihine kadar ziyarete açık olacak. Meraklılarına şimdiden iyi eğlenceler!



30 Kasım 2017 Perşembe

Ahmet Hamdi Tanpınar Edebiyat Müzesi/Kütüphanesi


Gülhane Parkı'na uzun zamandır vakit buldukça gideriz ancak daha önce buradaki Edebiyat Müzesini ve kütüphaneyi hiç ziyaret etmemiştim. Gülhane Parkı'nın hemen girişinde solda kalan binanın girişinde yanda gördüğünüz minik tabela bulunuyor. Zamanında bina II. Mahmut tarafından Alay Köşkü olarak yapılmış ama günümüzde Ahmet Hamdi Tanpınar'ın eşyalarının sergilendiği birkaç oda, parkı gören kitap okuma odaları ve zengin kütüphanesi ile güzel bir amaca hizmet ediyor (1928 yılında edebiyatçılar birliğinin şubesi olduğu için böyle bir misyon yüklenmiş sanırım). Eski ve ahşap bir bina olduğu için duvarları ve tavanları güzel bir süslemeyle yapılmış ve çok ferah bir görüntü oluşturmuş. Ben binanın iç düzenlemesini çok beğendim, hatta geniş bir zamanda gidip okuma odalarında kitap okumak da istiyorum. Eğer siz de ziyaret etmek istiyorsanız, kütüphane tarihi yarımada da, Gülhane Parkı'ndan girince hemen solda surun köşe kulesinde bulunuyor. İyi eğlenceler!



28 Kasım 2017 Salı

Nasıl Bira Yaptık?

Bir önceki yazıda KUMED'in bira söyleşisinden ve mayalanan biralarımızdan bahsetmiştim. Şimdi sıra evde biranın nasıl yapıldığı konusunda sizi aydınlatmaya geldi. Bira yapımı için öncelikle bira kitini satın almak gerekiyor. Bira kitini internet üzerinden rahatlıkla alabilirsiniz, yaklaşık 200 TL'ye satın almak mümkün. Bira kitinizi aldıktan sonra (biz PİLSENER kit aldık) önce kovayı, karıştırma çubuğunu , musluğu ve kapağı güzelce yıkadık. Kargo bize tozlu geldiği için bu malzemeleri önce deterjanla yıkadık durulamak gerekiyor. Sonra malzemeler kutudan çıkan özel kimyasalla yıkanıp iyice durulanarak bira yapımı için temiz bir köşede sırasını bekliyor olacak. Temizlik bu işin ilk ve en önemli kısmı. Her şeyin hijyenini sağlamak gerçekten çok önemli, yoksa mayalanan biraların bozulması gibi bir netice ile karşılaşılabilir.







Köşeye aldığımız bu ekipmanlar kururken, biz konserve halinde olan malt özünü içine kaynar su koyulmuş bir kaba alıp biraz beklettik (Malt yumuşasın ve kutudan rahatça çıksın diye). Ekipmanlarımız kuruduktan sonra musluğu kovaya monte ederek hemen sızdırmazlığını test ettik.  Ardından yine kargo ile gelen temizlik deterjanlarından ikincisini (durulamaya gerek olmayan organik temizleyiciyi) bir kapak kadar kovanın içine dökerek 2 litre kadar sıcak su ekledik. Kovanın kapağını kapadık ve koca kovayı evire çevire iyice bu karışımla çalkaladık. Tabi bu sırada hijyen için elimize plastik eldiven kullanmak gerekiyor.

Kovanın içindeki suyu musluktan akıtarak ayrı bir kaba aldık ve hava kilidi ve karıştırma çubuğu gibi malzemelerimizi de bu kaba koyduk. Kovanın kapağını yavaşça açtık ve kovaya bir kilo şeker döktük (Torku veya Balküpü tavsiyemizdir). Konserve malt özünü açtık ve onu da kovaya boşalttık. Konservenin içine kaynar su döküp konserveye yapışmış olan kalan malt özünü erittik ve onu da kovaya döktük. Sonuçta kovanın içinde şeker, malt özü ve az biraz sulu olan bir karışım kaldı. Bunu güzelce ve yavaş yavaş köpürtmeden karıştırıp (Az önce organik temizleyiciye yatırdığımız kaşıkla) bir şerbet elde ediyoruz. Sonra bu karışımı su ile yavaş yavaş açarak, 23 litreye kadar tamamlıyoruz ve kapağı kapatıyoruz.

Hava kilidi contasını takarak hava kilidine yarısına kadar su koyup, kovaya monte ediyoruz ve kovamızı karanlık, 23-24-25 dereceler arasında bir yerde dinlenmeye alıyoruz. Bu yer yatak odası olmasın mümkünse çünkü kova 2-3 saat içinde fokur fokur sesler çıkarmaya başlayacak (uyuyamazsınız). Ayrıca kitapta 2 hafta dese de biz 3 hafta bekletmeyi tercih ettik. 3 haftanın sonunda, şişelerimizi yine kovayı yıkarken yaptığımız şekilde temizliyoruz (önce güçlü kimyasalla sonra organik temizleyici ile). Bunu yaparken set ile gelen temizleme çubuğu ve ayrı olarak satın aldığımız şişe içine püskürtme yapan aparatı kullanıyoruz. Şişeleri organik ile temizledikten sonra durulamıyoruz. 

Kovayı yüksek bir yere alıyoruz, ve musluğun ucuna dolum aparatını takıp musluğu açıyoruz (dolum aparatını doğru takmazsak musluğu açınca yerler bira olur). 50'lik bira şişelerinin içine Torku marka 750 gr lık küp şeker kutusundan  2 adet şeker atarak dolum aparatına şişeyi sokup birayı basıyoruz. Kapaklama aparatıyla şişeleri kapakladıktan sonra yine karanlık bir yerde en az 2 hafta beklemeye alınacak. İçmeden 2 gün kadar önce biraları buz dolabına koymanız gerekiyor. Umarım faydalı bir yazı olmuştur, bu arada kalan arpa maltı ile ekmek de yapabilirsiniz :). Neden kendinizi mutlu edecek bir hobi edinmeyesiniz ki?

Şimdiden afiyet olsun! 

19 Kasım 2017 Pazar

Bira Söyleşisi - KUMED

Bira konusunda uzman olduğum söylenemez, ancak ben de en sevdiğim tadı bulmak için çeşitli denemeler yapıyorum tabi. KUMED'in aktivitelerini mutlaka takip ediyorum, ilginç veya eğlenceli olduğunu düşündüğüm aktivitelere katılıyorum (daha önce de soğuk çay hakkında bir yazı yazmıştım anımsarsanız). Bu kez evde bira da yapıyor olduğumuz için bira söyleşisine katıldım. Biliyorsunuz, bira dünyanın en eski içkilerin birisi, anlatılanlara göre bira basit anlamda arpa (malt) + şerbetçi-otu + maya + su dörtlüsünden oluşuyor ve fermantasyon ile son halini alıyor. Malt denilen madde arpanın çimlendirilmiş, kavrulmuş ve serilmiş hali olarak açıklandı bize. Maltın şeker eklenerek mayalanması akabinde maya şekeri yok edip ortaya alkol (ester) çıkarmaktaymış. Daha bilimsel bir açıklama size yapamam, ben de basit açıklamasıyla bu kadarını öğrendim. Bu süreçte bazı biraların da ülkelere göre farkları ve tarihçesinden de bahsedildi. Söylenene göre, en eski ve kaliteli biralardan birisi menşe olarak Brüksel'e ait olan "Terroir Birası" imiş. Eğer bir gün Brüksel'e giderseniz deneyiniz, ben henüz nasıl bir tadı olduğunu bilmiyorum. Diğer aldığım notların bazıları şöyle:

Lager / Pilsener farkı: Elbette bira konusunda uzman olanlar daha iyi bilirler ancak söylenene göre Lager normalden daha soğuk ortamda mayalanan bir bira, Pilsener ise kullandığı şerbetçiotu cinsinden dolayı daha aromatik ve açık renkli olmasıymış.

Oktoberfest: Bu bira festivalinin çıkışı da, kış sonunda hazırlanan biraların ("Marzen"), mahzen/mağaralarda bütün sene bekletildikten ve yaz bittikten sonra Eylül-Ekim ayında çıkarılıp yöre halkıyla birlikte tüketilmesine dayanmaktaymış. İlginizi çekerse daha detaylı araştırma yapabilirsiniz tabi.

Bohemia Birası: Bu Prag'da biraları ile ünlü bir bölgeymiş. Buraya ait biraların Avrupa'nın diğer biralarından farkı bölgenin suyunun yumuşak içimli olması ve bölgede yetişen bira yapımında kullanılan şerbetçi-otunun "soylu şerbetçi-otu" denilen bir türden olmasıymış, adı da "Saaz". Bunu biliyor muydunuz peki?

Weizen/Weiss/Witbier: Bu isimler Avrupa'nın farklı dillerinde "buğday" anlamına geliyor. Bu nedenle bu adı gördüğünüzde anlayın ki buğday birası içiyorsunuz. Ben buğday birasını daha aromatik bulduğum için seviyorum, denemediyseniz denemenizi tavsiye ederim.

Paulaner Salvator: Söylenene göre Atatürk'ün en sevdiği bira "Paulaner Salvator" imiş, hatta aşağıda afişini paylaştığım Ankara Birası da bu biranın tarifinden üretilmiş. Yüksel alkol oranına sahip, koyu renkli ve yumuşak içimli bir bira olarak tanımlanıyor. Münih'te Alman keşişlerin oruç için ürettikleri ve sıvı ekmek adını verdikleri bir bira cinsi olarak çıkış hikayesi var.

Doppelbock: Sert biralara Almanca verilen admış. En önemli ve eski örnekleri de yukarıda bahsettiğim Paulaner Salvator. Alkol oranı yüksek ve yoğum malt kullanılan biralar bu kategoride değerlendirilmekteymiş.

Pale Ale: En çok Amerika'da üretilip/geliştirildiği ve APA adıyla bilindiği söylendi. Aslında bu bira türünün de maya kültürü "ale" ancak ayrı bir bira tadı olarak değerlendirirsek Amerikan ve Indian (IPA) olarak tüketimi daha yaygınmış.

Citra: Bu da turunçgil tadı veya narenciye aroması yoğun olan şerbetçiotu kullanılmış bir Amerikan birası olarak tanımlandı. Tadımda bu biradan ikram edildi ancak yoğun narenciye aroması tadını ben sevmedim kendi adıma.

Saison: Ale mayası kullanılarak üretilen ve çıkış noktası Belçika olan mayhoş bir bira çeşidi. içeriğinde yulaf ve çavdar bulundurduğu için hasat zamanı birası olarak da adlandırılmış ve sıcakta mayalanan bir bira türüymüş. Amerika'da sık tüketildiğinden bahsedildi. Bu biranın tadını çok beğendim, mayhoş tatlar zaten benim hoşuma gider.

Indian Pale Ale (IPA): Hindistan'daki İngiliz askerleri için üretilen biraların uzun gemi yolculuklarında bozulmaması için fazladan aroma kullanılmış ve bu nedenle tadı acı olan bir bira türü. Amerika'da çok tüketiliyormuş ancak tadı berbat bence.

Craft Beer: Özel üretim biralara verilen evrensel bir isim. Bu nedenle her birisi orijinal, her birisinin tadı farklı ve denenmeye değer (butikbira.com).

Milk Stout: "Stout" kavrulmuş malttan yapıldığı için rengi koyu (siyaha yakın) tadı ise yoğun bir bira türü, içinde krema/süt veya kahvemsi bir aroma var ise "milk stout" adı veriliyormuş. Bu biranın tadı harikaydı, nereden bulabilirim bilmiyorum. Bulursanız mutlaka deneyin!

29 Ekim 2017 Pazar

İstanbul Bienal - Pera Müzesi

Bu hafta sonu Pera Müzesi tarafından da ev sahipliği yapılan 15. İstanbul Bienali'ni ziyaret ettim. Daha önce Pera Müzesi'ne gitmiştim, hatta Oryantalist Resim Koleksiyonu başlıklı yazıda size burada sergilenen bazı eserlerden (özellikle Osman Hamdi) bahsetmiştim (Tıklayınız). Üzerinden uzun zaman geçtiği için Bienal amacıyla aynı zamanda Pera Müzesi'ni ikinci kere ziyaret etmiş oldum. Bu arada Pera Müzesi'nin girişi ücretli (20 TL) ancak Bienal kapsamında hem müze hem de serginin girişi ücretsiz olduğundan bu fırsatı mutlaka değerlendirin derim. Bienal 12 Kasım'a kadar devam edecek, bir fırsat yaratın :). Bu arada Bienal birden fazla mekanda yapıldığından, en azından İstanbul Modern ve Galata Özel Rum İlköğretim Okulu'na da giderek bir kısmını tamamlayabilirsiniz. Bu arada eğer Bienale gidecek zamanınız olmasa da başka gün mutlaka Pera Müzesi'ni ziyaret edin, Kütahya Çini ve Seramiklerinde Kahve Serüveni (Kahve Molası) ve Osman Hamdi koleksiyonunu mutlaka görün.

Geriye kalan her türlü sorularınız için:
https://www.peramuzesi.org.tr/


22 Ekim 2017 Pazar

Hayalden Tuvale Resim Sergisi

Resim kursumuzun yeni dönemi başladı :). Bu demek oluyor ki artık kurstan sonra çeşitli resim & heykel sergilerini gezerek size bazı paylaşımlarda bulunmaya devam edeceğim. Bu hafta sonu Biyatro'da sergilenen Civan Canova sergisine katıldım. Civan Canova'yı mutlaka tanıyorsunuzdur, rol aldığı tiyatro, sinema veya dizilerde kendisini görmüşsünüzdür. Canova'nın resim yaptığını ben bilmiyordum, sergiyi de tesadüfen öğrendim, ama iyi de oldu. Cumartesi günü öğleden sonrası tam bir keşif günü oldu benim için. Sergi kataloğundan okuduğum kadarı ile Canova hep resim yapmak istemiş ancak büyük bir çabayla yaptığı resimlerin de iyi olduklarını hiçbir zaman iddia etmemiş. Ben kendi adıma resimlerini beğendim, çok canlı renkler kullanmıştı ve figürleri de karikatürize etmişti. Daha önceki paylaşımlarımda belirtmiştim, canlı renkler benim daha çok ilgimi çeker. Ayrıca önemli olan, figürleri karikatürize etmesine rağmen yüzlerdeki mimikleri çok iyi vermesiydi. Merak ediyorsanız, sergi 2 Kasıma kadar Bitiyatro'da ziyarete açık olacak. Adres: Tomtom Mahallesi, Camcı Fevzi Sk. No:34. İyi eğlenceler!
 
 



 

12 Ekim 2017 Perşembe

Hediyelik Kutu Yapımı

Benim yaptığım basit bir kutu oldu aslında, Google'dan baktığınızda muhteşem güzellikte tasarımlar & kutular görebilirsiniz. Yine de hem fikir vermesi hem de harekete geçirmesi açısında sizinle de kendi yaptığım kutuyu paylaşmak istedim. Eğer basit hediye kutusu yapacaksanız size kullandığım gerekli malzemeleri sayayım öncelikle:
 
- Kutu
- Akrilik Boya
- Fırça
- Vernik
- Yapıştırıcı
- Boncuk (pul, sim, kumaş, kurdele ne isterseniz)
 
 

 

 
Öncelikle istediğiniz boyutta & büyüklükte bir kutu alıyorsunuz. Ben almadım, Nepal'den gelmiş bir çay kutusunu kullandım :). Önce kutuyu akrilik boya ile bordoya boyadım (dilediğiniz rengi tercih edebilirsiniz). Sonrasında tüm kutuyu vernikleyip kurumaya bıraktım. Bu vernikleme işini mutlaka teras, bahçe, balkon gibi açık bir alanda yapmalısınız, aynı şekilde açık bir alanda kutu kurumaya bırakılmalıdır. Zira tahmin edeceğiniz üzere vernik çok koku yapıyor. Hatta kutu tamamlandıktan sonra bile birkaç hafta vernik kokmaya devam edebilir.

Sonrasında incilerle kutunun kapağını tek tek süsledim. Bunun için fazladan malzeme almadım, evdeki bir inci kolyeyi bozarak bir cımbız yardımı ile yapıştırıcı sürdüğüm kapağa tek tek yapıştırdım. Ben neticeden memnun kaldım, bordo ve incilerle süslenmiş bir kutu hayal etmiştim ve düşündüğüm gibi oldu. Siz de hayalinizde tasarladığınız kutuyu basit malzemelerle hemen yapabilirsiniz. Deniz kabukları veya taşlarla süslenmiş kutular da favorim. Kolay gelsin!

11 Eylül 2017 Pazartesi

Antalya Akvaryum ve Eğlence Merkezi

Her sene birkaç hafta annemlerin yanına Antalya'ya giderim ancak memleket olduğu için olsa gerek, Antalya'yı gezmek için pek arzum olmaz. Genelde Konyaaltı Plajına giderek ve kitap okuyarak vakit geçiririm. Ancak bu yaz bir arkadaşımı da davet ettim ve onunla da güzel zaman geçirebilmek adına Antalya'nın gezilip görülecek yerlerini gezdik. Antalya Aquarium Konyaaltı'nda Dumlupınar Bulvarında bulunuyor, ulaşım olarak kolay yerde. Her yerden toplu taşıma da bulunuyor. İnternet sitesinde ve akvaryum girişin giriş dolar olarak ücretlendirilmiş görünüyor ancak 35 Dolar olan giriş ücreti 40 TL. Üstelik ful paket alırsanız (Kar Dünyası + Oceanride + Wildpark Tropik Sürüngenler Evi) 80 TL'ye bilet alabilirsiniz. Biz de böyle yapmayı tercih ettik. Antalya Akvaryum'un mevcutlar arasında en büyüklerinden birisi olduğu söyleniyor ancak ben en çok sürüngenler evini beğendim. Tropik yılan, kertenkele, akrep, örümcek ve kurbağalar bulunuyordu. Üşenmeyip yazılan her bilgiyi tek tek okudum, sürüngen hayvanların dünyası gerçekten çok enteresan geliyor bana. Antalya'ya giderseniz gezmenizi tavsiye ederim, özellikle çocuğunuz varsa çok eğleneceğinden eminim. İyi eğlenceler şimdiden.
 
Online biletler için:
http://www.aquariumticket.com/ 

24 Ağustos 2017 Perşembe

Cupcake Tarifi

Biraz da güzel şeylerden bahsedelim :). Geçtiğimiz haftalarda işyerindeki arkadaşlara hoşluk olsun diye cupcake yaptım (nasıl yazılır bilemedim arkadaşlar fincan kek mi demek gerekiyor?). Tabi ben de ilk defa yaptığım için tarifi bilen birinden aldım ancak sonuç çok başarılı olduğundan sizinle de paylaşmak istedim, belki yapmak istersiniz. Bir de tarifi yazıya geçirmiş olayım ne olur ne olmaz, ileride yapmak isterim belki :). Öncelikle tarifi ablamdan aldım ve o da meşgul bir kadın olduğu için tarifi çok pratik. Bu nedenle uzun uğraşlar veya süslü kekler beklemeyiniz. Yine de kimsenin evde kek yapmadığı şu zamanda çok ilgi çekeceği kesin. Malzemeler:

- 3 yumurta
- 1 su bardağı şeker
- 1 su bardağı süt
- 1 su bardağı ay çiçek yağı
- 1 paket kabartma tozu
- 1 paket vanilya
- Göz kararı un (kek kıvamı alıncaya kadar)
- 1 paket kakao (eğer kakaolu yapacaksanız, sade de bırakabilirsiniz)
- Damla çikolata

Öncelikle geniş bir kaba yumurtaları kırarak başlıyoruz, akabinde tam yukarıda sıraladığım gibi şeker, süt, yağ ve unu ekliyoruz. Un ile beraber vanilya ve kabartma tozu da eklenerek mikser yardımı ile malzemeleri iyice karıştırıyoruz. Eğer kekinizi kakaolu yapmak isterseniz, bu aşamada kakao da ekleyebilirsiniz. Kek iyice kıvam alınca küçük kaplarına tam doldurmayacak şekilde döküyoruz. Üzerine damla çikolataları serpiştirerek tepsiye yerleştiriyoruz.
Önceden 180 derece ısıtılmış fırına tepsiyi yerleştirerek pişmesini bekliyoruz. Burada size herhangi bir süre veremiyorum maalesef, biraz göz kararı. Öncelikle iyice kabarmasını bekliyoruz kekin, piştiğini düşündüğünüz sırada bir numune alıp bıçak yardımı ile içinin piştiğinden emin de olabilirsiniz. Ancak bunu bir kere yapabilirsiniz zira kek pişerken fırın kapağının açılmaması gerekliymiş. Benim yaptıklarımı herkes beğendi, siz de bir deneyin. Şimdiden afiyet olsun!