26 Ağustos 2014 Salı

Deniz Müzesi - Beşiktaş


Beşiktaş'ta bulunan Deniz Müzesi, Türkiye'nin denizcilik alanındaki en büyük müzesidir ve sahip olduğu koleksiyonun zenginliği açısından dünyada da önemli bir konuma sahip olduğu söylenmektedir. Deniz Kuvvetleri Komutanlığına bağlı olarak kurulduğu için (askeri müze) müze kart geçerli değil maalesef :). Ancak giriş ücreti yalnızca 6 TL, çok değil. Bu hafta giderseniz (30 Ağustosa kadar) zafer bayramı sebebiyle tüm askeri müzelerin girişleri ücretsiz. Koleksiyonunda 20.000 eser bulunduğu belirtilen müzenin girişinde ilk olarak Saltanat kayıkları ve kadırgalar karşılıyor sizi. Büyük bir çoğunluğu Osmanlı'nın son 200 yılında yapılmış (neredeyse her dağılma dönemi padişahının bir kayığı var, muhteşem zenginlik içinde olduğumuz için olsa gerek). Yalnızca bir adet (Fatih döneminden kaldığı tahmin edilen) Saltanat Kayığı bulunmaktadır ki diğerlerinin yanında mütevaziliğiyle hemen belli oluyor. Padişahların Saltanat Kayıkları altın yaldızlarla işlenmiş ve tahtları kadifelerle kaplanmış, aynı şekilde harem kadınlarına ait olan kayıklarla özenle işlenmiştir (tek fark bu kayıklarda meyve ve çiçek resimleri var). 

Serginin diğer bölümlerinde Osmanlı'nın donanmasının gemi modelleri, gemilerden alınan dev armaların sergilendiği bir salon, savaş ve gemi resimleri bulunmaktadır. Ayrıca İstanbul'un Fethi, Preveze Deniz Zaferi, Mahmudiye Kalyonu, Rauf Orbay ve Hamidiye ve Çanakkale Deniz Savaşı adlı 5 ayrı salon bulunmakta ve bu dönme ve gemilere ait resimler ve parçalar bu salonlarda sergilenmektedir (mesela Rauf Orbay'ın kişisel eşyaları veya fetih sırasında Haliç'e gerilen zincir vb.). Üst katta deniz savaşlarını anlatan resim ve tablolar sergilenmekte ayrıca Osmanlı bahriyesine ait ahşap sanatının da örnekleri sunulmaktadır. Gemilerin baş figürleri, mobilyaları, armaları ve sancakları da sergilenmektedir. Müze özenli hazırlanmış ve eski Osmanlı kayıkhanesinin yerine yapılmış. Eğer vaktiniz var ise, gidip görmenizi tavsiye ederim, zira oldukça kolay bir yerde. İyi eğlenceler!


18 Ağustos 2014 Pazartesi

Renklerin Ahengi - Türk Dünyası Resim Sergisi



Çok fazla ressamın eserleri bir araya getirildiği için renkli bir sergi olduğu söylenebilir. Çeşitli Türkii Cumhuriyetlerden katılmış ve yaklaşık olarak elli (benim tespit ettiğim kadarıyla) ressamın eserleri TÜRKSOY (Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı) katkısıyla Dolmabahçe Sarayı Sanat Galerisinde sergilenmekte. Sergi salonu çok prestijli olunca, sergiyi gezmek de ayrı keyifli oluyor. Yaklaşık 2000 eser arasında seçilerek buraya getirilmiş resimlerden oluşan bu sergiyi ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Aşağıda benim beğendiğim birkaç tablonun fotoğraflarını bulabilirsiniz. Renklerin Ahengi sergisi 16-30 Ağustos tarihleri arasında Dolmabahçe Sanat Galerisi'nde olacak, galerinin nerede olduğunu zaten biliyorsunuzdur. Vakit ayırın derim, iyi eğlenceler!




13 Ağustos 2014 Çarşamba

Zeytinyağlı Yaprak Sarması Tarifi

Yemek yapmayı çok iyi bilmediğimden dün radikal bir karar alarak en zorundan başlama kararı aldım :). Daha önce sizinle ilk defa yaptığım sandal poğaça tarifini paylaşmıştım. Bugün de dün akşam yaptığım zeytinyağlı yaprak sarması tarifini paylaşacağım ki oldukça beğenildi (BİR KİŞİ HARİÇ). Ancak başlamadan belirteyim, benim zeytinyağlı yaprak sarmam Akdeniz usulü (duyduğum kadarıyla Ege'de de böyle yapılıyormuş) olacak zira İstanbul'da yapılanlar gibi tarçın, fıstık veya kuş üzümü kullanmıyoruz biz. Yalnızca bir kaşık şeker koyuyoruz ve limonla pişirildiği için tadı mayhoş oluyor. Ekşi sevmeyenlere duyurulur. Bu açıklamadan sonra önce malzemelere geçelim:

- Taze asma yaprağı (yarım kilo)
- 3 su bardağı pirinç
- 2 adet iri soğan
-3 adet orta boy domates
- 3 diş sarımsak
- 3 adet taze yeşil soğan
- 1/3 demet maydanoz
- 2 kaşık domates salçası
- 1 çay kaşığı şeker
- 1 çay kaşığı tuz
- 1/3 demet taze nane (kuru nane de olur)
- 1,5 adet limon
- 3 kahve fincanı zeytinyağı
- 1 çay kaşığı karabiber
- 1 çay kaşığı kırmızı toz biber

Öncelikle taze asma yapraklarını hafif rengi değişene kadar suda haşlıyoruz. Sonrasında suyunu süzerek kenarda bekletiyoruz, soğuk suya tutmanıza gerek yok zira içini hazırlarken hafifçe soğuyacaktır. Sonrasında büyük bir tavaya kuru soğanları incecik doğrayarak (mutfak robotunda çekebilirsiniz) 1 fincan zeytin yağı ile hafifçe (rengi değişmeden) ocakta kavuruyoruz ve yıkanmış pirinçleri de içine ekleyerek birkaç kere ocakta çeviriyoruz. Sonrasında ayrı bir kaba ince kıyılmış taze soğanı, naneyi, maydanozu, sarımsağı, salçayı, rendelenmiş domatesleri, 1 fincan zeytin yağını ve baharatları ekleyerek ocakta çevirdiğimiz pirinç ve soğan ile beraber karıştırmaya başlıyoruz. İçimiz hazır! Yaprakları tek tek sarmaya başlıyoruz, dilediğiniz incelikte sarın. Ancak zeytinyağlı sarmanı ince olanı makbuldür, belirteyim :) Tencerenin dibine 3-4 yaprak yerleştirdikten sonra sarmalarınızı tencere sıralayın. Sonrasında 1 fincan zeytinyağı ile bir limon suyunu üzerinde sos olarak dökün ve sarmaları bir parmak geçecek kadar su koyun. Yarım limonu da üzerine dilimleyerek en kısık ateşte yavaş yavaş pişmeye bırakın. Belirli bir süresi yok, ara ara gidip kontrol etmeniz gerekmekte. Piştikten sonra oda sıcaklığında soğutup geniş bir kaba alın ve buzdolabına yerleştirin. Zeytinyağlı sarmanız yemeye hazır! Akdeniz lezzetlerine alışık olan kişiler sarmanızın mayhoş tadına bayılacaklardır. Afiyet olsun!

Sandal Poğaça Tarifi için tıklayınız:
http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2014/05/sandal-pogaca-tarifim.html

12 Ağustos 2014 Salı

Şirince Gezi Yazısı

Şirince benim özellikle gitmek istediğim yerlerdendi. Sabahattin Ali'nin "Çirkince" adlı eserinde anlattığı köy olan Şirince'nin; bu hikayedeki gibi zeytin ve incir ağaçlarıyla dolu, kıvrıla kıvrıla uzayan bir toprak yoldan gidilen cennet köşesi gibi yeşil ve çivitli Rum evleriyle sevimli bir yer olup olmadığını görmek geçtiğimiz hafta nasip oldu. Gitmek için (eğer kendi aracınız varsa zaten Selçuk ilçesinde tabelaları takip ederek gidebilirsiniz) Selçuk ilçesine kadar geldikten sonra (Biz Kuşadası'ndan geldik, minibüsler var) Selçuk'tan Şirince köyüne giden minibüslere bineceksiniz (yaklaşık olarak 8 km uzaklıkta). Şirince köyüne kıvrım kıvrım bir dağ yolundan ulaşılıyor ve bir anda karşınıza çıkıyor. Görür görmez zaten hayran oluyorsunuz; dağ yamacında turuncu kiremitli beyaz boyalı sevimli köy evleri sizi karşılıyor (köylüler hala burada yaşıyormuş). Köyün meydanı, çarşısı ve tepeye doğru giden yoldaki butik dükkanlar ve tepedeki kilise turistik ziyaret amaçlı gelenler için ayrılmış. Kilise oldukça harap halde ancak mahzeni şarap mahzeni olarak korunmuş ve şu an şarap satışı yapılıyor.

Köyün adının nereden geldiğine ilişkin çeşitli rivayetler var. Birincisi köyün ilk sahipleri olan Rumların "Köyünüz nasıldır?" sorusuna Türklerin gelmemesi için "Çirkin, çirkin" diye yanıt verdikleri ve köyün adının bu şekilde kaldığı şeklindedir. Ancak bu bana pek inandırıcı gelmedi. Sabahattin Ali'nin de bahsettiği ikinci söylence de köyün özgün adının Rumca bir kelime olan "Kirkince" olduğu ancak Rum telaffuzundan dolayı köyün adının "Çirkince" olarak kaldığı anlatılmaktadır. Cumhuriyetin ilk yıllarında İzmir Valisi Kazım Dirik'in "Bu kadar güzel bir yerin adı Çirkince olmasın, Şirince olsun" talimatıyla köyün adı değiştirilmiştir. Türkiye - Yunanistan nüfus mübadelesi sonucu Yunanistan'dan tütün işçisi Türkler köye yerleştirilince bağ, bahçe, incir ve zeytin işinden anlamadıkları için mübadeleyi izleyen yıllarda biraz sefillik yaşamışlar ancak zamanla işler yoluna girmiş. Özellikle son yıllardaki turistik ilgiden dolayı şarapçılık çok gelişmiş. Şarap derken :) bilindiği üzere Şirince'nin şarapları çok ünlüdür. Biz de o kadar yol gitmişken, şarapları denemek istedik tabi :).

Köy meydanından Kiliseye kadar yol boyunca şarapçıları göreceksiniz zaten. Çekinmeden içeri girebilirsiniz. İnsanlar sıcak kanlı ve dilediğiniz şarabı tatmanıza izin veriyorlar. Biz de en az otuz çeşit şarabı tattık tabi. Her şarapçının başka bir meyve şarabını beğensek de, ortak beğenimiz Karadut şarabı ve Böğürtlen şarabından yana. Tatlı şarap düşünmezseniz, ferah olarak elma şarabı veya sakız şarabını ekşi sevenler için vişne veya yaban mersini şarabını tercih edebilirsiniz. Veya klasik sevenler için kırmızı şarap ve beyaz şarap zaten her yerde mevcut. Dönüşte uçakla döneceğimiz için bol bol alışveriş yapamadık, yalnızca Karadut, Böğürtlen ve Kırmızı şarap aldım (bavulda en fazla 3 şişe taşıyabiliyorsunuz) ancak güzel haber: Türkiye'nin her yerine siparişle şarap iletilebiliyor (kargo ile gönderiliyor). Arkadaşlarımdan şarap sipariş edenlerin şaraplarını kargo ile getirttim, ve hiç kırılmadan tam zamanında bana ulaştı :). Kilise Mahzen Şaraplarına (Akberg Şarapları Şirince - Kazım Karademir) teşekkürlerimi iletirim.


-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-

Son yılların ünlü tatil beldesi Şirince, Selçuk ilçe merkezine sekiz kilometre uzaklıkta. Şehir kalabalığından bunalan doğasever tatilciler için gerçek bir cennet olan Şirince'ya dar, kıvrımlı bir dağ yoluyla ulaşılıyor. Rakımı ise 350 metre. Zeytinliklerle çevrili çanak biçiminde bir vadinin yamacında kurulu Şirince'nin en önemli özelliği, özgün mimari dokusunu aynen koruması.

-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-

Şirince, a holiday destination that has gained popularity in recent years, is eight kilometres to Selçuk town centre. You can reach Şirince via a narrow crooked mountain road -a real paradise for nature-loving holidaymakers overwhelmed by the crowds of the city. It has an altitude of 350 metres. Built on the slopes of a fascinating, bowl-shaped valley surrounded by olive grove, Şirince's authentic architectural texture is its most distinctive feature.

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Selçuk - Efes Antik Kenti Gezi Yazısı

Tatilleri çok seviyorum, ancak bir de içine kültür gezisi girdiğinde bir ayrı oluyor gerçekten! Geçtiğimiz hafta Kuşadası'na gideceğimi daha önce söylemiştim. Antalya'da çok gezme şansım olmadı, yalnızca arkadaşlarımla Kaleiçi'ndeki bazı mekanlara gittik ve Antalya merkezi gezdim ve Side Antik Kentini de ziyaret ettim (plajlar olmazsa olmaz :) ). Zaman da çok çabuk geçince kendimi Kuşadası'nda buldum. Kuşadası İzmir'in Selçuk ilçesine yakın olduğu için Efes Antik Kentini yıllar sonra yeniden ziyaret ettim. Bu arada gitmek isteyenler için belirteyim, Kuşadası'ndan Selçuk ilçesine minibüsler var ve buradan da Antik Kente fayton veya taksi ile gitmeniz gerekiyor (özel aracınız yok ise). Efes'a giriş ücreti 30 TL ancak müze kartınız varsa ücretsiz girebiliyorsunuz. Girdikten sonra ilk sırada sizi büyük tiyatro karşılıyor. Tiyatronun sağındaki August Kapısından devam ettiğinizde Celcus kütüphanesi ve yamaç evlerine doğru gidiyorsunuz. Hala bazı yerlerde kazılar devam ediyor (Avustralyalı bir ekip kazı yapıyor) ve bazı bölümler de oldukça bakımsız. Bu kadar muhteşem bir kentin günün birinde hak ettiği değeri bulacağını düşünüyorum. İlk yapılan tapınaklardan birisi olan Artemis Tapınağı'ndan geriye kalanları zaten biliyorsunuz söylemeye gerek yok. Milattan önce 6. yüzyıldan itibaren yapılaşan kentin hala nefes kesici olduğunu da belirtmem gerekir elbette :). Aracınız var ise, yakınlardaki Selçuk Kalesi, Yedi Uyuyanlar Mağarası (Ashab-ı Kehf) ve Meryem Ana'nın evini de gezebilirsiniz.


Antikçağın altın kenti, Roma'nın Küçük Asya eyaletinin başkenti, erken Hristiyanlık döneminin en önemli dini merkezi Ephesos, dünyanın en etkileyici antik kentlerinden. 24 bin kişilik tiyatrosu, agorası, mermer ve liman caddeleriyle kalıntıları yaklaşık sekiz km karelik bir alana yayılıyor. Bülbül Dağının tepesinden kentin önemli bir bölümünü görmek mümkün.

-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-o-

The golden city of antiquity, the capital of Roman province of Asia Minor, the most important religious centre of Early Christianity, Ephesus is among the world's most impressive ancient cities. It covers an area of roughly 8 square kilometres, which includes a theatre with capacity to hold 24,000 people, an agora, and the remains of its marble and port avenues. Most of the city can be viewed from the top of Bülbül Mountain.