29 Eylül 2015 Salı

Oktoberfest - Alman Birası

Bir önceki yazımda (Münih Gezi Yazısı) Oktoberfest ve Alman biraları hakkında ikinci bir yazı yazacağımız size belirtmiştim. Bildiğiniz üzere bayram tatilinde gezi-eğlence amaçlı Münih'e gitmiştik, tabi Münih'i tercih etme sebeplerimizden birisi (belki de en önemlisi) Oktoberfest'e katılmaktı. Münih gibi sakin ve tek düze bir kentin başına gelen en güzel şey muhtemelen Oktoberfest'tir. Dev bir alana kurulmuş panayırı andıran festival, rengarenk giysiler içindeki eğlenceli insanlarda daha da renkli bir görünüme kavuşuyor. Daha önce (2010 yılında) Oktoberfest'e katılmıştım, anımsadığım festivalden farklı bir yönü yoktu ancak anımsadığım kadar da eğlenceliydi. 2010'da kadınlarda gördüğüm "Dirndl" adı verilen elbiselere çok özenmiştim ancak festival zamanı (bir de öğrencilik hali) elbiselerin fiyatlarını çok pahalı bularak almamıştım. Bu festivalde Bavyeralılara uyum sağlamak için kendime bir elbise edinmeden gitmedim   :). Dirndl giymek eğlenmek için şart değil elbette ama birkaç günlük fantastik bir deneyim için istiyorsanız alın derim. Biralardan bahsetmeden önce 200 yılllık Oktoberfest hakkında biraz bilgi vermek isterim; dünyanın en büyük açık hava festivali olarak kabul ediliyor ve her yıl Eylül ayının sonu - Ekim ayının başında 2 hafta süre ile yapılıyor. Her yıl ortalama 6 milyon insan ziyaret ediyor ve yaklaşık 7 milyon litre bira tüketiliyor.


Oktoberfest'in en önemli özelliği de tabi ki Alman birası., zaten "Bira Festivali" olarak da anılıyor. Bira kültürü Almanya'da çok gelişmiş olduğu için şehirlerin kendi markaları var (Münih'e ait bira üreticileri mevcut). Festival zamanı Bavyeralı üreticiler özel olarak Oktoberfest biraları da üretiyor ki zaten dev çadırlarda (hemen hemen her markanın birer çadırı var, bu çadırlara Bierzelt deniyor) oturup bu biraların tadına bakabiliyorsunuz (yer bulabilirseniz tabi). Süpermarketlerde biralar oldukça uygun fiyatlara satılıyor (birkaç Avro) ancak festival çadırlarında bardağı (bardak dediğiniz da 1 litrelik bir cam fıçı, daha az litrede satılmıyor) ortalama 10 Avrodan satılıyor. Çadırlarının içini resimlerden görebilirsiniz.


Sadece Oktoberfest'e özel olarak üretilen biraların alkol oranı marketlerde satılanlara göre daha fazla ve rengi de (cam bardaklarda etkileyici görünsün diyedir belki) daha koyu. Biralar, Oktoberfest için özel üretilen yukarıda bahsettiğim litrelik bardaklarda içiliyor ve boş bardakla oturmanız teamüllere uygun değil :). Hemen yöresel kıyafetli sempatik garson kızlardan ikincisi talep etmeniz bekleniyor. Biz bira-sever Almanlardan aldığımız tüyolarla "Spaten" ve "Hackerr-Pschorr" biraları ilk gün festival alanında denedik. Olağanüstüydü ya da Türkiye'de alışılmış tatlardan daha farklıydı vb. gibi bir iddiam olmayacak ancak daha keskin-derin bir tat aldım -ki bu da muhtemelen yüksek alkol oranındandır.

Renkli festival alanında uzunca bir süre kaldık ve dışarı çıktığımızda Bavyera bira markaları arasında en ünlüsü olan Augustiner Brau'nun Oktoberfest için özel ürettiği biralardan aldık (solda resimde). Augustiner çok ünlü bir bira markası olduğundan festival alanında çadırı çok kalabalıktı bu nedenle bu biraları şişe şeklinde alıp denedik. Bu ara Münih denilince ilk akla gelen yerlerden birisi Augustiner Biergarten (Birahane)'dir, bunu da yeri gelmişken söyleyeyim. Biz  bir akşam buraya gittik, oldukça renkli ve neşeli bir ortamı vardı ancak çok kalabalıktı :). Diğer denediğimiz bira da yine festival alanında çadırını gördüğümüz Paulaner'in festival üretimiydi, bana tadı itibariyle biraz Tuborg'u anımsattı. Bu şişeler marketlerde 3-5 Avrodan satılıyor ve festival alanında içmediğiniz sürece kentin neresinde isterseniz içebilirsiniz.

Yalnızca festivale özel üretilenleri değil, şehrin içindeki birahaneleri veya fırsat oldukça marketlerde satılan diğer bira markalarını da denedik. Benim vardığım son kanaat bu biraların tatlarının daha keskin olduğu yönünde, özel olarak herhangi birini tavsiye edemeyeceğim. Bu arada özel olarak tavsiye etmek istediğim bira şehir meydanında (Marienplatz'da) bulunan "Ratskeller" restoranından aldığımız biraz idi ki adı "Löwenbrau". Farklı bir yerde satılıyor mu bilmiyorum ancak ben bu restoranı denemenizi mutlaka tavsiye ediyorum çünkü, pretzel (Bavyera simidi) kuzu sosis ve kara orman meyveli pastasını mutlaka denemelisiniz.

Bu arada Alman menşeli filmlerde gördüğünüzü veya bir şekilde duyduğunuzu tahmin ettiğim bir tatlı var: Apple Strudel. Bizim bu tatlıyı denediğimiz mekan yine Agustiner kadar ünlü bir birahaneydi: Hofbrauhaus. Birahaneleri bar ya da içki-evi gibi düşünmemek lazım, insanlar burada uzun vakitler geçirip yemek, tatlı yiyorlar ve canlı müzik de var (belkide festival döneminde vardır yalnızca bunu bilmiyorum). Hofbrauhaus'a giderseniz menü önerim şu şekilde olacak: Munich veal sausages (bunu festival alanında da yiyebilirsiniz), patates salatası, pretzel (solda) ve meşhur tatlımız Apple Strudel. Tatlının resmini sağda görebilirsiniz, benim tavsiyem sade krema ile denemeniz (tatlının fiyatı farklı mekanlarda 5-9 avro arasında değişiyor).

Şehrin içindeki değişik bira evlerinin (Augustiner, Hofbrauhaus, Loewenbraeukeller) yanı sıra, çeşitli bloglarda ve gezi yazılarında gördüğümüz bazı mekanları da denemeden edemedik. Bir tanesi enfes hamburgerler yapan Hamburgerei. Köningplatz meydanına yakın Banner Str üzerinde bir mekan ve porsiyonları çok büyük. Bu mekan için tavsiye edeceğim tatlar Fritz-kola ve tatlı patates (tek kişi yaklaşık 15 Avro). Diğer mekan da Hans im Glück, çok tavsiye edilen bir mekan, içerisi çok güzel dizayn edilmiş. Burada da Erdinger 50'lik bira 4 Avro.



Neyse konuyu daha fazla dağıtmadan, gezi hakkında aklımda kalanlar bunlar :) Yine bir sorunuz olursa gundelikpaylasimlar@gmail.com 'dan sorabilirsiniz. Uzun lafın kısası, "Ölmeden önce yapılacaklar listesi"ne bence Oktoberfesti ekleyin ve bira festivalinde insanlar nasıl eğleniyor bir görün (medeniyeti göreceksiniz). Festivale rengarenk geleneksel kıyafetleri ile katılan insanların arasına karışın, renkli tarçınlı kurabiyelerden yiyin (sağda), festival alanında geceye kadar kalın ve Almanların farklı yönlerini tanıyın, ve tabi birbirinden farklı biralardan da tadın. İyi eğlenceler, O'zapft is!

28 Eylül 2015 Pazartesi

Münih Gezi Yazısı

Bu bayram tatilinde hem schengen vizemiz olduğu için hem de Luftansa Havayolları'ndan nispeten uygun bilet bulduğumuz için bir yurt dışı tatili yapmayı planladık (Bayram tatili dolayısıyla THY biraz el yakıyordu). Tarihlerin uygun olması dolayısıyla Oktoberfest-Münih gezisi fikir olarak cazip geldi (festival 18 Eylül - 4 Ekim tarihlerinde). Oktoberfest'ten ve Alman biralarından daha uzun bahsetmek istediğim için, festival hakkındaki yazıyı başka bir paylaşıma bıraktım ve bu yazımı daha ziyade Münih'te gezilecek-görülecek yerler olarak yazmayı planladım. Zira Oktoberfest için gitseniz dahi, birkaç gün de olsa, Münih'i gezersiniz diye tahmin ediyorum :) Bununla beraber Münih'e yakın olduğu için (normal şartlarda trenle 2 saat) Mozart'ın şehri Salzburg'u da gezinize dahil edebilirsiniz. Bizim gibi talihsiz bir zamana denk gelmezseniz (maalesef mülteci krizi bizi biraz yıprattı) bu geziden de memnun kalacağınıza eminim. Neyi nasıl yaptığımıza gelmeden önce, ulaşım meselesini çözüme kavuşturalım, Almanya'da ulaşım ücretli ancak kontroller rastgele yapılıyor. Bu nedenle biletsiz yakalandığınızda ceza kesilmemesi için Bavyera eyaletinde geçerli haftalık & aylık biletlerden almanızı tavsiye ederim (Haftalık bilet 70 Avro civarında). Böylece Bavyera Eyaletindeki her türlü toplu taşıma aracına elinizdeki bilet ile (5 kişiye kadar) rahatça binebilirsiniz. 
Yaptığımız gezi programı uyarınca ilk olarak Dachau Toplama Kampı'na gittik. Burayı özellikle tavsiye ediyorum çünkü Münih'te gezilecek yerler konulu yazılarda veya gezi kitaplarında buradan bahsedilmiyor. O nedenle ilginizi çekiyorsa, mutlaka gidip atmosferini görün (Hauptbahnhof'dan otobüsle KZ-Gedenkstatte'ye gidebilirsiniz). Dachau, Nazi Almanya'sının açılan ilk toplama kampı olmasının yanında siyasi suçluların da götürüldüğü bir alandır. Gaz odası, krematoryum, çengelli askılar, eski fotoğraflar, deney alanları, yatakhaneleri ve diğer aklınıza gelebilecek tüm özellikleriyle insanın tüylerini diken diken yapan bir yer. Gezerken buranın yaklaşık kırk beş bin kişiye mezar olduğunu da unutmayın. Toplama kampından çok fazla fotoğraf paylaşmayacağım, zaten ilginizi çekiyorsa ziyaret edersiniz.

Şehir zaten düzenli ve güzel (biraz ray hattı kafa karıştırıcı ama mantığı anladığınızda daha kolaylaşıyor her şey). Tabi Amsterdam'dan sonra Münih bana biraz sessiz ve soluk geldi ama park-bahçelerinde yürümek bile keyif veriyor. Şehrin bir ana meydanı var: Marienplatz. Burası pahalı markaların ve kafelerin bulunduğu sokaklarla kesişiyor (Maximilan Caddesi). Büyük katedraller (içine girip kulesine çıkabilirsiniz) ve gotik mimari ile yapılmış binalar zaten Merienplatz'ın çevresinde; şehrin kapıları (en ünlüsü Isartor Kapısıdır), Munich Frauenkirsche (Meryem Ana Kilisesi) ve Peterkirsche (St. Peter Church) bu alana yakın konumda. Ayrıca St. Peter Church'un saat kulesine çıkarak şehir meydanını tepeden de görebilirsiniz. Bu alana yürüme yaklaşık 15. dk mesafesinde (metro ile bir durak) başka bir ihtişamlı meydan bulunuyor: Odeonplatz. Munich Rezidenz, English Garden, Haus der Kunst (Güzel Sanatlar Müzesi), Schwabing bu bölgenin çevresinde bulunuyor. Bir sonraki durak olan Königsplatz'da da Hitler zamanında yapılan ve Antik Yunan mimarisinin örnek alındığı ve şu an sanat galerisi ve müze olarak kullanılan binalar mevcut.

Şehir merkezinde uzaklaştığınızda da gezi için alternatifler mevcut: BMW Müzesi (Bavyera Motor Fabrikaları tarihçesi ve klasik tasarımlar) ve BMW Welt (sergi salonu), hemen karşısında Olympiapark mevcut. BMW Müzesi 1972 yılında Münih Olimpiyatlarından hemen önce açılmış, Olympiapark şehir merkezinden biraz uzakta olduğu için Müze ve Galeri ile bölgeyi biraz ilginç kılmak amaçlanmış olabilir. Muhtemelen duymuşsunuzdur, 1972 Münih olimpiyatları için yapılan Olympiapark da açılışının hemen sonrasında İsrailli sporcuların esir alınması ve öldürülmesi skandalıyla sarsılmıştır (Merak edenler için Münih filminde detaylar anlatılmaktadır: Film için tıklayınız.). Olympiapark'ın içinde Olympiaturm adında yaklaşık 290 metrelik bir kule bulunmaktadır (kuleye çıkış ücretli - 8 Avro). Kulenin tepesindeki seyir terasından (sağdaki ve soldaki resimler kuleden çekilmiştir) şehir panoramasını izleyebilirsiniz. Tabi başka bir rotada olan ve 2006 Dünya Kupası için yapılan Allianz Arena'yı da ziyaret edebilirsiniz. 

Münih yakınlarında gezip görülecek birkaç fantastik destinasyon da var: Nymphenburg Sarayı ve Füssen'deki Neuschwanstein Şatosu bunlardan birkaçı (Bavyera'nın diğer şehirlerine de gidebilirsiniz, Nürnberg veya Bamberg güzel bir seçenek olabilir). Neuschwanstein Şato'duna bu gezimizde katılmadık ancak siz gitmek isterseniz yandaki linki inceleyebilirsiniz (tur ücretleri 100 Avro, Neuschwanstein). Saray Bavyera'yı yöneten kraliyet ailesi Wittelsbach'a yazlık ev olarak planlanmış ancak zamanla büyütülerek saray haline getirilmiş. Nymphenburg Sarayı'nın birkaç kilometrelik alana yayılmış bahçesi vahşi bir güzellikte ve bahçeye giriş ücretsiz, ancak sarayın içine girmek için 9 Avro ödemeniz gerekiyor (bilgi için tıklayınız).

Münih'i gördüğüm diğer Avrupa şehirlerine göre daha az beğendiğimi ve donuk bir şehir olduğunu söylemiştim, ancak mimarisi, müzeleri ve festivalleriyle gidilip görmek isterseniz, kötü bir fikir de değil. Eğer fırsatınız ve vaktiniz olursa, tavsiye ederim. Münih'e gitmek için her mevsim uygun ancak benim tavsiyem ilkbahar sonu -sonbahar başlangıcı arasındaki bir tarihte gitmeniz. Tabi Eylül sonu giderek Münih ile beraber Oktoberfest'i de görmüş olursunuz. Herhangi bir tura katılmadıysanız, rezervasyonları booking.com'dan ve mümkün ise birkaç ay önceden yapmanızı tavsiye ediyorum. Gelişmiş bir altyapısı olduğu için şehirde trafik sorunu yok ancak metro-banliyö-tramvayları tespit etmek biraz problem, aşağıya haritayı koydum, bir de siz bakın :). 

16 Eylül 2015 Çarşamba

Cecconi's Restaurant - Pera

Geçtiğimiz hafta doğum günü vesilesiyle bu restoranı da tanımış olduk :). Daha önce Cecconi's adını duymamıştım, belki de yeni açıldığı içindir, ama doğrusunu söylemek gerekirse çok beğendik! İtalyan restoranlarını zaten çok severim, Akdeniz mutfağını kendi damak zevkime yakın buluyorum, özellikle de yemekler özenerek yapılınca, daha çok beğenerek yiyorum. Cecconi's görünüm itibariyle klasik bir İtalya restoranı gibi, abartıya kaçmadan, sade bir mimariyle ağaçların arasında konumlanmış. Bana daha ziyade Türkiye'de tatil yörelerinden birinde şık bir yerde (Bodrum gibi) yemek yiyormuşum izlenimi verdi, o açıdan kolayca mekana ısındığımı itiraf etmek zorundayım. Bizim hangi tatları denediğimize gelince:

Panzanella, buffalo mozzarella, cucumber, olives 
- Ossobuco, mash & gremolata
- Bresaola, asparagus & parmigiano

olarak listeleyeceğim (pizza, dana eti ve salata). Nedense menüler yalnızca İtalyanca ve kısa isimler yerine destan yazmayı tercih etmişler :). Bu yönüyle eleştirilebilir ancak garsonlar bu konuda çok yardımcı oluyorlar, çekinmeden menüyü sorabilirsiniz. Şarap olarak da kendi karışımları olan:

- Vourla Cab. Sau-Merlot-Syrah-Boğazkere 2012, Urla, Turkey
- 00 Fume Blanc 2013, Sau. Blanc, Sevilen Turkey

tavsiye edebiliriz (birincisi kırmızı, ikincisi beyaz şarap). Şaraplar restoranın kendi karışımları bu nedenle mutlaka denemelisiniz. Fiyatlar Pera'daki diğer mekanlara göre ortalama, iki kişilik bir akşam yemeği 200-250 TL civarında (eğer kadeh şarap alırsanız). Mekan nispeten kolay yerde, Şişhane metrosundan çıkınca Soho House İstanbul'a doğru gitmeniz yeterli, hemen arkasında kalıyor (Palazzo Corpi binasının arka bahçesinde). Girişi biraz gizemli olduğu için göremeyebilirsiniz, ancak Soho House İstanbul önünde güvenliğe vb. sorarsanız da size yardımcı oluyorlar. Bu arada rezervasyonlu gitmeniz gerekiyor, bu nedenle gitmek isterseniz telefon numarası: +90 212 377 7180. Adres: Evliya Celebi Mahallesi, Meşrutiyet cad. no: 56, Beyoğlu, İstanbul. Hepinize şimdiden afiyet olsun!