28 Mart 2013 Perşembe

Mahmut ile Meryem

Bu filmin tanıtımını ilk gördüğün andan beri merak etmekteydim. Sonunda izleyebildim. Elçin Efendiyef'in "Mahmut ile Meryem" kitabının senaryolaştırılmış hali ve duyduğum kadarıyla kitap çok daha başarılıymış. Doğu mitolojisini okumayı seven biri olarak gözlemim bu filmde bildiğimiz Doğu aşklarından ve hikayelerinden bol bol izler bulabileceğiniz yönünde. Hikaye, klasik bir hikaye aslında, Azeri Han'ın oğlu Mahmut ile Hristiyan keşişin kızı Meryem'in imkansız aşkları. Beni en çok meraklandıran kısmı, hikayenin 16. yy'da Azerbaycan'da geçiyor olması. Onun dışında farkındaydım zaten bildiğimiz imkansız aşk hikayesi olacağının :). Film iyiydi hoştu da, bazı sahnelerin yine gereksiz uzun tutulduğu yönünde eleştirim olacak. Mahmut'un 5 dakika Meryem'in yüzüne bakmasına gerek yoktu mesela, 5 saniye baksa yeter, biz anladık aşık olduğunu :). Filmde fantasik ögeler de vardı, ormanda yaşayan ve yüzlerine bakan insanlara saldıran cinler (Game of Thrones'daki ak gezenlere benziyorlar), Mahmut'un doğa üstü sezgileri ya da büyülü giysiler gibi. Ben fastastik ögelerden çok hoşlanırım. Bu yönüyle filmi sevdim. Filme biraz korku unsuru verse de, heyecanını yükseltti aslında. Çok güzel bir film değil, ancak vaktiniz varsa tavsiye ederim. Ayrıca, Aras Bulut'un oyunculuk performansı da çok başarılı. İyi seyirler.

21 Mart 2013 Perşembe

Yemek Kulübü

Bu mekanı seviyorum. Ne zaman İstiklal'e gitsem, buraya mutlaka uğramaya çalışıyorum. Niyeyse bana çok özgün geliyor. Yemekleri de lezzetli ve fiyatları hesaplı. En çok zengin kahvaltısını beğeniyorum ama saat 2'den sonra yapmıyorlar :(. Ben ki geç kalkmayı adet edinmiş kişi olarak, haftasonları bu kahvaltıyı yapamıyorum bazen.
Yemekler hesaplı olunca tabi mekan da çok kalabalık oluyor. Bazen yoğun zamanlarında birkaç masanın boşalmasını beklemek gerekiyor. Bir diğer eleştirim de garsonlara. Tabiri caizse çok "cool" lar. Dikkatlerini çekmezseniz sizinle pek ilgilenmeyebiliyorlar. O sebeple gittiğimde bazen menüyü gidip kasadan kendim alıyorum yoksa aç kalacağım :). Gitmenizi tavsiye ederim, umarım siz de seversiniz.




19 Mart 2013 Salı

Alnımın Çizgilerindesin Memleketim

"Alnımın Çizgilerindesin Memlektim" Nazım Hikmet'in yolculuk fotoğraflarından oluşan bir sergi. Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık tarafından düzenlenen sergi Nazım Hikmet'in 1951 - 1963 yıllarına ait fotoğraflarından oluşmakta. Sergi Yapı Kredi Kültür Merkezinde, kolay bir yerde. Galatasaray lisesinin karşısındaki Yapı Kredi binasının içinde, birinci kat. İlk girdiğinizde sizi zaten bir origami (turnalar) ağacı karşılıyor. Meşhur efsaneyi biliyorsunuz, Japonlar kağıttan bin turna yaptıklarında bir dileklerinin kabul olduğuna inanırlar. (Bkz. küçük Sadako'nun hüzünlü hikayesi http://en.wikipedia.org/wiki/Sadako_Sasaki). Nazım Hikmet'in ölümünden sonra, Hiroşimalı çocuklar eşi Vera'ya bin tane turna katlayıp göndermişler. İşte bu ağaç o turnaların ağacı. Sergi 28 Şubatta sona eriyormuş ancak şanslısınız ki 31 Marta uzatılmış. Yolunuz düşer belki :)
 







 
 
 
 

18 Mart 2013 Pazartesi

Barut Ebrularında Açan Çiçekler Sergisi

Bu haftasonu Beyoğlu Sanat Galerisinde "Barut Ebrularında Açan Çiçekler" sergisini gezdim. Gerçekten çok beğendim, hatta ilk yorumun "Ebru sanatı böyle yapılır" oldu. Sanatçı çok titiz çalışmış eserleri üzerinde, zevkle gezdiğim sergilerden birisi oldu. Elbette ki bu sanatçıyı hepimiz merak ettik :). Ben de merak ettim ve araştırdım biraz. Sergi Hikmet Barutçugil'a ait. Barutçugil 1988 yılında Londra Royal College of Art'ta düzenlediği serginin ardından tüm dünyada tanınan ve "Barut Ebrusu" olarak anılan biri haline gelmiş.
 
Sergide en çok ebru çiçekler yer alıyor. Evet, çiçek ebru sanatının vazgeçilmezi. Ebru tecrübesi yaşayan herkes önce bir çiçek yapıyor :). Ama Barutçugil'in çiçekleri daha farklı geldi bana, daha şeffaf, daha detaylı sanki çiçekler size sırlarını açıyor gibi.Serginin tanıtımında yazan bir cümle daha açıklayıcı aslında: "Barut Ebrusu bu haliyle makro ve mikro kozmosun kağıt üzerine düşen bir yansımasıdır." Sergi Beyoğlu Sanat Galerisinde 23 Marta kadar devam edecek. Oldukça kolay bir yerde, İstiklal Caddesi üzerinde. Biraz vakit ayırarak eserleri British Museum dahil olmak üzere pek çok ünlü müzenin koleksiyonunda yer alan bir sanatçının ebru çalışmalarını göreceksiniz.
 

Romantik Komedi - 2

Dünyanın en gereksiz filmi bile olabilir :). Aslında Profilo'ya "Mahmut ile Meryem"i izlemek için gitmiştim ama 22 Martta vizyona giriyormuş o sebeple biraz eğlenceli zaman geçireyim diye düşünerek bu filme girdim. Komik olmasına komik ama başka? Biraz zaman kaybıydı açıkçası. Çok hayatın içinden sıradan kızların ve sıradan erkeklerin hayatı aslında. Onları bu film için ilginç yapan tek şey zengin olmaları mı?
Evlilik meraklısı kızlar, evlilik sorunları, bildiğiniz çapkın bir erkek, sıradan sorunlar, sıradan kıskançlıklar ve sıradan çözümler. Yanlış anlaşılmasın tabi, sıradan insanlar da film ve kitaplara konu olabilir. Ama sanırım ben sıradışı olanı tercih edenlerdenim ki sıkıldım.
Oyunculuk konusunda hiç yorum yapmayayım ben. Kötü olduğunu düşündüğümden değil, zaten yeterince yapıldı o sebeple :). Vaktiniz sizin için değerliysei pek tavsiye etmiyorum bu filmi. İzlemek isteyenlere iyi seyirler.

8 Mart 2013 Cuma

Renkli Boya Kalemleri - 2

Bu hafta ev ödevi olarak serbest çalıştım ve renkli boya kalemleriyle her zamankindan farklı resimler yaptım. Kolay bir çalışma seçtim sizin için. Zaten resimlerden rahatlıkla anlayabileceğiniz üzere, önce bir bayanın yüzünün hafif silueti:
 
 
Sonra ilginç yüz hatları ve saçlarını çizdim. Kendimce sona erdiğini düşündüğümde (siz çizime devam edebilrisiniz) renklendirmeye geçtim:
 
Son halinde geldiğinde benim oldukça hoşuma gitti. Siz farklı saç - göz ve ten rengiyle deneyebilrisiniz :).
 
 

4 Mart 2013 Pazartesi

Kelebeğin Rüyası

Bu haftasonu Kelebeğin Rüyası'nı izledim. Filmin biraz durağan olduğu ve gereksiz uzatılan sahneler olduğu eleştirisine katılsam da, filmi beğendim. Özellikle, Kıvanç Tatlıtuğ'un oyunculuğu bu filmde gerçekten çok başarılıydı. Gerçek bir hikayeye dayanması filmi benim gözümde daha da hüzünlü yaptı. Ancak, bazı  noktaların gerçeğe uygun olmadığı konusunda yapılan eleştiriler doğru. Mesela, Yılmaz Erdoğan'ın canlandırdığı Behçet Necatigil karakterinin doğum yılı 1916, yani hayatları konu edilen Muzaffar Tayyip Uslu (Kıvanç Tatlıtuğ) ve Rüştü Onur (Mert Fırat)'dan sadece birkaç yaş büyük. Ama filmde aralarında jenerasyon var gibi :).

Filmde, Zonguldak'ta yaşayan iki genç şairin hayatları konu edilmekte. Şairler hakkında biraz araştırma yapıldığında zaten filmin nelerden bahsedileceği rahatlıkla anlaşılıyor. Gördüğüm kadarıyla, mekanlar ve kostümler çok başarılı. Her ne kadar ben bu amatör halimle birkaç çekim hatası fark ettiysem de, o kısmı önemli değil :). Sonuçta film bize 1940'lı yılların başında Zonguldak'taki hayat hakkında bilgi veriyor. En azından bu film sayesinde, iki genç şairin ismi duyuldu (daha uzun yaşasalardı, şimdi bu şairleri çok iyi tanıyor olurduk tahminimce). Şu an her ikisi hakkında araştırma yapmak ve daha yakından tanımak istiyorum kendilerini. Film bittikten sonra Onur Baştürk'ün yorumlarına katıldım gerçekten: "Film bittikten sonra insanın şiir yazası geliyor. Taşrasında tenis oynanan, süslü balolar yapılan 1940'lara dönesi geliyor...". En çok etkilendiğim sahne, Tayyip Uslu'nun baştabibe okuduğu şiir "Diyecekler ki arkamdan /ben öldükten sonra / o yalnız şiir yazardı / ve yağmurlu gecelerde / elleri cebinde gezerdi / yazık diyecek / hatıra defterimi okuyan / ne talihsiz adammış / imanı gevremiş parasızlıktan"
Çok etkilendim gerçekten... Zira film boyunca benim gördüğüm, bu genç şairler her şeyin güzel tarafını görürdü, hayatla dalga geçerdi, sefilliklerine rağmen çok mutluydular. Aslında içinde ne fırtınalar koptuğunu iki satırla anlatıverdi Muzaffer Tayyip....