29 Ocak 2014 Çarşamba

Renklerin Büyülü Dünyası

Dünyanın en klişe başlığını yazmış olabilirim ama bu bana hissettirdiklerini değiştirmez :). Hayatımda "çok doğru tercih yaptım, iyi ki yaptım" dediğim birkaç şey oldu ve bunlardan birisi resim kursuna katılmaktı. Bu kadar hızlı ilerleyebileceğimi düşünmemiştim ancak bu da benim yeteneğimden olsa gerek :). Bildiğiniz gibi, geçen yıl kara kalem ile başlayan kurs bu yıl eski katılımcılarla yağlı boya ile devam etti. Aslında sulu boya ile devam edecektik ama yoğun istek üzerine yağlı boyaya geçiş yaptık, riski seviyormuşuz meğer! Resim yapmak kadar bana kendimi iyi hissettiren başka bir aktivite yok henüz hayatımda. Her cumartesi sabahtan akşama kadar atölyeye kapanıp terebentin kokusu, dinlendirici bir müzik ve büyülü renkler eşiliğinde resim yapmak bana kendimi bile unutturuyor. Zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorum ve yenilenmiş çıkıyorum oradan, tamamen yenilenmiş bir psikolojiyle. İlgisi olan herkese tavsiye ederim öncelikle!

İlk zamanlar palete boyaları tüplerden sıktığımda çok hoşuma gitmişti. Ama paletin zamanla kullanılıp renklerin birbirine girmesini daha çok sevdim. Sanki okunmuş ve üzerine notlar alınmış bir kitap gibi...



"Renk" cisimler tarafından yansıtılan ışığın gözde oluşturduğu duyum şeklinde tanımlanmış. Lakin kimse bu açıklamanın yeterli olup olmadığıyla ilgilenmemiş? Renkler bir duyumdan daha fazlası aslında, ruh halini yansıtan veya değiştiren bir etkiye sahip. En azından bir rengin benim enerjimi değiştirdiğini ben hissediyorum, belki de sanatçı ruhumun naifliğindendir :). Pinhan'ı okuyanlar bilirler: Renkler büyülü müdür? Evet, renkler aynı zamanda büyücüdür de!

Renk seçimlerimiz de kendimizi ele veriyor aslında. Bu çalışmamızda sevgili hocamız deney bile yapmış bizde. Kurstaki herkes ilk kez renkli bir resim yapacağı için masadaki objeler haricindeki renklerin seçimini bize bıraktı ve bu renk seçimlerimizin kişiliğimizi ne derece yansıttığını resimler sona erdiğinde fark ettik. Mesela ben neden fon rengini sarı seçtiğimi bilmiyorum ama sıcak bir renk olduğu ve heyecan hislerini arttırıcı etkisinden dolayı seçimimden memnunum (Sarı: En parlak ve dikkat çekici renktir. Neşe, zeka, incelik ve pratikliği ifade eder). Her neyse, ilk tabloma bakın:





23 Ocak 2014 Perşembe

Resim Kursu Yazısı Gecikirse

Merhabalar herkese! Bilindiği üzere benim geçen yıldan oturmuş bir düzenim vardı. Hafta sonları (cumartesi günleri) mümkün mertebe resim kursuna giderek kursta çizdiğim karakalem resimleri ve kurs çıkışında ziyaret ettiğim resim/fotoğraf/sanat sergilerinin fotoğraflarını kendi yorumlarımla beraber sizinle paylaşıyordum. Bu sene bu konuda biraz tembellik yaptığımın farkındayım. Ancak bunun bir sebebi resim kursunda yalnızca ilk hafta karakalem çalışma yapmamızdı (bildiğiniz üzere bir karakalem eseri bir günde bitirebiliyorum). Sonrasında tuval, terebentin, resim yağı, fırça setleri ve renkli boyalar alarak renklerin büyülü dünyasına geçiş yaptık (bundan daha sonra bahsedeceğim). İlk dersimizde yaptığım karakalem yan tarafta gördüğünüz çirkin kadın. Ancak biz sanatçılar olarak her asitmetrik veya çirkin bir şeyde güzellik gördüğümüz için bu resimleri zevkle yapıyoruz :). Bu kadın Albrecht Dürer'in annesi ve ilk çizimi kendisi tarafından yapılmış. Albrecht gibi yakışıklı bir adamın bu kadından nasıl doğmuş olabileceği sorusu akıllara gelebilir, bu konuyu çok düşünmüyoruz. Albrecht Dürer'in evine (müzeye dönüştürülmüş) Nürnberg'de iken gitmiştim ve çok beğendiğimi anımsıyorum. Nürnberg'de iken pek çok müze, kilise ve festival gezmiştim ancak o zamanlar blog tutmadığım için her şey zihnimde anı olarak kaldı. Her neyse, resim bu aşamaya nasıl gelmiş inceleyelim:




 

22 Ocak 2014 Çarşamba

Ehliyet

Bu hafta kendimi biraz boşlukta hissedince hayatıma bir yenilik daha getirmeye karar verdim. Normal şartlar altında ilkbahara ertelediğim ehliyet kursuna yazıldım :). Aslında A2 sınıfı için gittim (biraz dikkat çektim) ve B sınıfına ikna edildim. Neden bilmiyorum, belki de A2 sınıfı ehliyeti gerçekten planladığım gibi ilkbahara ertelemek fikri bilincimin geri planında bana cazip geldi. Olsun, ertelemek şu aşamada beni rahatsız etmedi, nasılsa er ya da geç o A2 alınacak! Ancak hangi model motosiklet almam gerektiğine kadar verdikten sonra sürüş eğitimini de kendim almam gerekiyor. Bu konuda sevgili arkadaşlarımdan destek bekliyor olacağım. Sonrasında sizin hafta sonları İstanbul dışı gezilerinize katılmaya söz veriyorum :). Öneri ve iyi dilekler için: gundelikpaylasimlar@gmail.com

20 Ocak 2014 Pazartesi

TebrİZtanbul

Tebriztanbul Foroğtaf sergisine geçtiğimiz haftalarda gitmiştim. Sergideki fotoğrafların sahibi Muhammed Abbaszadeh (kendisinin İranlı olduğunu tahmin ediyorum) aynı zamanda öğretim görevlisi (Tebriz Elmikarbordi Shirin Asal Üniversitesi). Sergi basit bir fotoğraf sergisinden fazlasıydı: İstanbul'un ve İran'ın önemli bir kenti olan Tebriz'in dikkat çeken yerlerinin fotoğraflarının kolajlanarak (ve bazıları önde ve bazıları arkada olmak suretiyle üç boyut gibi bir şey kazandırılarak) hazırlanmış eserlerden oluşuyordu. Fikri çok beğendim, eğer bir gün şöyle fotoğrafçıların sahip olduğu gibi bir fotoğraf makinesine sahip olursam, çektiğim fotoğrafların bu şekilde uyumlu bir bütün olarak kolajlanıp duvarımda yer almasını çok isterim. Aslında bu aranjman daha ziyade nü fotoğraflara yakışır gibi geldi bana (üç boyut gibi bir görünüm kazandırmasından bahisle, bir gün yaparım belki :) ). Ancak sevgili Muhammed Abbaszadeh içinde yaşadığı ülkenin konjonktürü gereği (benim fotoğrafını çekerek burada yayınlamadığım bazı fotoğraflarında) fotoğrafların belirli bölümlerine Humeyni (İran İslam devriminin siyasi, hukuki ve ruhani önderi) olduğunu tahmin ettiğim bir adamın resimlerini yerleştirmiş. Yine de, eserleri ilginç ve başarılı, başarılarının devamını farklı konularla diliyoruz!







 

19 Ocak 2014 Pazar

Aşk - İlham İkilemi

Dudaktan Kalbe eserinde bir Aşk-İlham dilemmasından söz ediliyordu yanlış anımsamıyorsam. Belki de hayata karşı bu kadar tecrübem (şu anda çok tecrübem olduğunu söylemiyorum, kitabın okunduğu zamana göre daha fazla olduğundan söz ediyorum) olmadığı için o zaman ben bunu anladığımı sanıp geçiştirmişim. Son zamanlarda yaşadığım bir aydınlanma (Bir İskandinav mitolojisi buna "Erleichda" diyor) bu ikilemi çok derinden anlamamı sağladı. Kitabın hikayesini bilenler sanırım beni anladılar ancak biraz açıklama yapmak da iyi olur diye tahmin ediyorum. Demek istediğim eğer kafanızda bir engel varsa bazı duyguların daha derin yaşandığıdır - hatta öyle yoğundur ki somutlaşır -. Böylelikle  var olduğunu düşündüğümüz engel - öyle ya da böyle, somut veya soyut - artık bizim duygularımızı yönlendirmeye başlar. Belki buradan bu hayali sevdaların cazibesinin üzerimizdeki etkisinin tahmin ettiğimizden fazla olduğu sonucuna da varabiliriz (Şu anda okuduğum Midak Sokağı da bu cümleye ilham olmuş olabilir). İşte bu noktada bize düşen bu duygu yoğunluğunu kanalize edecek bir şey bulmaktır. Başarabildiğimiz noktada şanslı insanlarız, başaramazsak, üzülmeyelim yalnız değiliz :) (Bkz. Sevgilim Dalida'nın hazin öyküsü).

Dün yakın bir arkadaşımın doğum gününü kutladık bir pub'da. Yine eski-yeni tüm arkadaşlar bir araya geldik. İyi mi oldu kötü mü tam anlayamadım (?) ama en azından eğlenceli bir gün oldu ve yeni insanlarla da tanıştım. Yeni insanlarla tanışmanın, aynen tebdil-i mekan gibi bir avantajı var benim fark ettiğim: Senden bağımsız hayatlar var dünyada, senin neler yaşamış olduğunu şimdiye kadar asla bilmediğin hayatlar (şu dünyanın merkezinde değilsin, ve bak yaşam aslında akıp gidiyor). Bu sana farklı duygular hissettirmiyorsa eğer henüz hayata dair bir şey öğrenememişsin demektir.

15 Ocak 2014 Çarşamba

Hayali Sevdaların Cazibesi

"Hayali Sevdaların Cazibesi"ni ben nasıl gözden kaçırmışım bugün bunu merak ettim (güzel bir yazı). Başlamadan önce burada iki detaya değinmek istiyorum: 1. Kim bu mazoşist? (Daha hafif bir hitap kullanmak isterdim ancak isimsiz çiçek sayısı bugün itibariyle ikiye çıkınca -bkz. yandaki- bu kişinin arabeskten hoşlandığına kanaat getirdim) 2. Hayali sevdaların cazibesi düşündüğümüzden fazla mı acaba veya şu titrek güven duygusu mu önemli aslında?

Sabahattin Ali'yi çok severim ben. Her nedense kendisini anlattığına inandığım Kürk Mantolu Madonnası'ndan sonra kendisine dünyalar arası bir yakınlık duyduğumu fark ettim. Kitabın sonu beni çok üzdüğünden tekrar okumak konusunda çok istekli olmasam da, keşke bu kitaba ilişkin tüm bildiklerim hafızamdan silinse de yeniden ilk kez okusam diye düşünmüyor değilim. Bu kırılgan, naif ve yalnız adamın şiirlerini ve kitaplarını okuduktan sonra kendisinin melankolik müphem bir kişilik olduğuna kanaat getirdim (Balık burcu kendisi, kıyamam) :). Ancak mevzu Sabahattin Ali değil.

Hiçbir şeyden saklanmak zorunluluğu hissetmeyiniz lütfen. Tabiri caizse arabesklikten hoşlanmadığımı açık ve net ifade etmek isterim sayın genç. Şunu dinle: "Yaşamak tabiatın en küçük kımıldanışlarını sezerek, hayatın sarsılmaz bir mantık ile akıp gidişini seyrederek yaşamak; herkesten daha çok, daha kuvvetli yaşadığını, bir ana bir ömür kadar çok hayat doldurduğunu bilerek yaşamak..." Sana esenlikler dilerim!

Kaybedilen en kıymetli eşyanın, servetin, her türlü dünya saadetinin acısı zamanla unutuluyor. Yalnız kaçırılan fırsatlar asla akıldan çıkmıyor ve her hatırlayışta insanın içini sızlatıyor. Bunun sebebi herhalde, ‘bu böyle olmayabilirdi’ düşüncesi, yoksa insan mukadder telakki ettiği şeyleri kabulle her zaman hazırdır.”

14 Ocak 2014 Salı

Hırvatistan'daki Dünya Mirasları Fotoğraf Sergisi

Hırvatistan gidip görmek istediğim yerlerden birisi (muhtemelen yakınlığından). Umarım bir gün kısmet olur. Resim kursundan çıkınca gitmeyi alışkanlık haline getirdiğim "Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi"nde Hırvatistan'daki Dünya Mirasları adında bir fotoğraf sergisi açılmış, severek gezdim. (Sergi 25 Ocak'a kadar devam edeceği için bol bol vaktiniz var merak etmeyin).  Hırvatistan coğrafi açıdan küçük bir ülke olmasına rağmen kültür mirası ve diğer güzellikler açısından gerçekten zengin. Bu sergide de UNESCO tarafından Dünya Mirasları listesine eklenmiş yeni bölgenin fotoğrafları aranje edilmiş (Ah o sevgili Dubrovnik ve turkuaz renkli göller). Sergi gidip görmek isteyenler için İstiklal Caddesi 217 numarada (zaten biliyorsunuz nerede olduğunu). İyi eğlenceler!
 






13 Ocak 2014 Pazartesi

Mümtaz Yener Resim Sergisi

"Sanat insanlardan, insan ilişkilerinden, sevgiden, toplum düzeninden, doğrudan ve müspet ilimden soyutlanamaz." demiş ressam Mümtaz Yener. Bu sözüyle sergisini özetlemiş oluyor diye tahmin ediyorum (müspet ilim şu insan makineler/robotlar diye düşünürsek, hoş ve çıplak hatunlar insan ilişkileri olsun ve "Son Akşam Yemeği"ndeki azizlerin kucağına birer hoş kadın koyması da teoloji ve tarih olsa diye düşündüm, WTF). Ancak ressamımızın sahip olduğu şu çift karakteri tam olarak tanımlayamadım. Nasıl bir insanla karşı karşıyayız sizce? Aşağıdaki resimlerin aynı kişi tarafından yapılmış olması çok ilginç. Bu arada ressamımızın burcu ne olabilir sizce? :). Bunlardan ayrı olarak, Mümtaz Yener tanınmış bir ressam ve bazı resimlerinin üzerinde titizlikle çalışmış olduğu anlaşılıyor. "Her resmimde kalabalık vardır. Resimlerimin anlatımcı yönü benim kişiliğimle alakalı." demiş kendisi. Bu kalabalığı titizlikle çalışmayı sevdiğinden olsa gerek, tüm detaylar gayet başarılı şekilde verilmiş. Kadınlar bir tanrıca güzelliğinde, harika vücutları olan dekolte kıyafetler giyen mitolojik varlıklar galiba. Makineler ise psikolojik bir rahatsızlığın son demleri gibi. Her ne olursa olsun, resimlerinin başarılı olması bu ressamın iki kişiliği olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Mysterious, is not it?