5 Mayıs 2015 Salı

Van Gezi Yazısı

1 Mayısın cumaya gelerek hafta sonu ile bağlanması sonucu pek çok kişi gibi biz de bu üç günlük tatili değerlendirdik. Birkaç farklı fikirden sonra oy çokluğuyla Van'a gitmeye karar verildi. Doğu Anadolu'nun en büyük ili olan Van,  Türkiye'nin de İran'a sınırı olan illerinden biridir. Van Gölü'nün kıyısındaki toprakların verimli olması ve akarsularla desteklenen bölgenin uygun iklim koşullarına sahip olması dolayısıyla insanların yerleşmek için tercih ettiği bir şehir olduğu söylenmektedir. Diğer Doğu illerini görmedim ancak Van'ın bölgenin önemli büyüklüğe sahip bir ili olduğu nüfusundan ve halkın yaşamından belli oluyor. Güzel havalarda herkesin dışarıya çıkması, Van gölü kıyısındaki sahil şeridinde ailelerin piknik yapması veya kahvaltı/yemek mekanlarının ve çarşının kalabalık olması bende bu şekilde bir izlenim uyandırdı. 
Biz uzak olması dolayısıyla takdir edersiniz ki Van'a uçakla gittik. Türk Hava Yollarının İstanbul'dan Van Ferit Melen Havaalanına günde ortalama dört uçuşu oluyor. O nedenle uçakla gitmek isterseniz bilet bulmakta sorun yaşayacağınızı sanmıyorum ancak bilet fiyatları biraz pahalı :). Otel olarak da Van'da çok fazla seçenek yok ancak Öğretmenevi gibi sosyal tesisleri kullanabilirsiniz. Onun dışında Van içinde gezerken çeşitli yerlere minibüsle ulaşım sağlandığından, bu konuda sorun olmayacaktır. Van'da ilk olarak hepinizin tahmin edeceği üzere Akdamar Adasına gittik (ada Van'da "Ahtamar" olarak bilinmektedir). Van merkezden ilçelere giden minibüslerin bulunduğu alandan "Gevaş" minibüslerine binerseniz, Akdamar İskelesinde inerek akşam 7'ye kadar devam eden feribotlarla adaya rahatlıkla gidebilirsiniz (gidiş dönüş 15 TL, kiliseye giriş 5 TL - Müzekartla giriş mümkün). 
Ada özellikle ilkbahar aylarında muhteşem bir güzelliğe sahip. Doğanın canlanması ve kır çiçeklerinin açması sonucu (hava da bunaltıcı sıcak değildi) ziyaret edenlerin en çok tercih ettiği aylardan birisi mayıs ayı. Zaten gidince göreceksiniz, Akdamar Kilisesi ve ada yerel halk tarafından da oldukça ilgi görüyor ve adada oyunlar oynayıp piknik yapıyorlar. Adada küçük bir çay bahçesi mevcut ancak benim tavsiyem gitmeden bir piknik sepeti hazırlayarak en azından yarım günü adada geçirmenizin keyifli olacağı yönünde.


İkinci gün durağımız Van Kalesi oldu. Sarp bir kayalık üzerine inşa edilen kale, Van şehir merkezine yakın bir konumda bulunuyor (5 km). Bu nedenle şehir merkezinden kalkan minibüslerle kısa sürede kaleye ulaşabilirsiniz. Kültür Bakanlığına bağlı olduğu için aynı şekilde Müze Kartla girilebiliyor (giriş 5 TL). Van halkı kaleye tırmanmak suretiyle ücretsiz giriş sağlayabiliyor ancak bize biraz tehlikeli göründüğü için arka tarafta yer alan girişte girmeyi tercih ettik. Van Kalesi Urartu Krallığı tarafından kalenin arka kısmındaki ovaya kurulan Tuşpa şehrini korumak maksadıyla yaptırılmış. bu nedenle kalenin tepesine çıktığınızda şehri kuş bakışı seyredebiliyorsunuz (diğer tarafınız da Van gölü manzarası var).
Surların arka tarafından alabildiğine uzanan yeşil ve sulak bir ova ve bazı yıkık tarihi yapılar ve restore edilmiş camiler mevcut. Bu yeşil bahçeye "Horhor Bahçeleri" (sağdaki resim) adı verilmiş (Horhor sözcüğü nereden geliyor bulamadım). Kalenin dibinde, yeşil bahçelerin başladığı yerde suyu içilen bir Horhor kaynağı da var (soldaki resim). Doğanın uyandığı Mayıs ayı bu bahçeleri gezmek için en güzel mevsim, bu nedenle gezi planınızı buna göre ayarlamanızı tavsiye ediyorum.
Van Kalesinin hemen sonunda insanların güzel havalarda faydalandığı Kültür Parkı bulunuyor. Bu parkı geçince (yaklaşık 200 mt sonra) Van Kedi Evi ve gümüş el işi takıların satıldığı bir bedesten var (Arubani Bedesteni). Van Kedi Evinde çok fazla kedi yok ancak en azından koruma altına alınmış olması beni mutlu etti. Bazıları kırma olsa da, mavi-yeşil gözlü kediler burada gönlünde yayılıp uyuyorlar. Dikkatimizi çeken bir diğer husus da, neredeyse on adımda bir sokak satıcısı tarafından satılan Uçkun (Işgın) bitkisi (sol resimdeki ince uzun yeşil bitkiler). Yayla muzu olarak bilinen bitki yerel halk tarafından çok seviliyor ve meyve gibi tüketiliyor. Biz de merak edip denedik tabi, ekşimsi bir tadı var havuç kadar olmasa da sert bir yapıda. Duyduğuma göre diğer Doğu illerinde de halk tarafından sevilerek tüketilmekteymiş.
Mademki yemekten konuyu açtık, gelelim Van'a asıl gitme sebebimize: Kahvaltı. Van'da oldukça zengin bir kahvaltı kültürü var. Kahvaltı için birkaç ünlü mekan var ancak bizim tavsiyemiz "Bak Hele Bak Yusuf Konak". Günlük olarak mandıradan gelen süt ve kaymak ile birlikte, bal, zeytin, otlu peynir ve farklı peynir çeşitleri, un helvası, ceviz ve gül reçeli, kavut, cacık, tereyağ, tahin-pekmez ve soldaki resimde gördüğünüz diğer enfes ikramlarla muhteşem bir kahvaltı sunumu var (yanında çay veya süt içiliyor yalnızca - çay kaçak olabilir :)). Otlu peynir dağda yetişen yabani kekik, yabani sarımsak ve benzeri dağdan toplanan otlarla genellikle koyun sütünden elde ediliyor. Biraz tuzlu ancak çok lezzetli bir peynir çeşidi. Van'a özgü pide şeklindeki ekmeklerle yemesi pek zevkli oluyor. Van'da küçükbaş hayvancılık yaygın olduğundan, kebaplar da (özel bir yemek türü yok sanırım, Güneydoğu'ya özgü kebaplar yapılıyor) genellikle koyun-kuzu etiyle yapılıyor. Ancak ayranı sağ resimdeki gibi tastan kepçeyle içiyorlar ve yemek öncesi ikramları zengin ve fiyatları uygun (çiğ köfte, ezme ve salata).
Biz küçük bir kaza geçirmemiz sebebiyle çok güzel anılarla ayrılmasak da, Van'ı şehir olarak çok beğendik. Özellikle depremden sonra yeniden yapılanmış olması sebebiyle yeni ve hayat dolu bir şehir, insanları da çok yardımsever. Türkiye'de gezilip görülecek çok yer var ancak yolunuz düşerse veya imkanınız olursa Van'a gitmenizi tavsiye ediyorum. Gidip görmeden, anlayamazsınız ;).

Not: Rus Pazarına giderek "Kaçak çay" denilen İran Çayından (Ahmed Tea) mutlaka deneyin.

Şimdiden iyi eğlenceler & esenlikler dilerim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder