Herkesin malumu olduğu üzere geçtiğimiz hafta zor günler atlattık. Hala tam atlattığımız söylenemese de, güzel günlerin yaşanacağına ilişkin umudumuz sona ermiş değil. Askeri kalkışmanın ardından sosyal medyada, gazetelerde ve internet üzerinden erişim sağlanan diğer mecralarda "idam cezası" hakkında bazı propagandalar ve idam cezasının geri getirilmesi hakkında yazılar okudum. Ben bir hukukçu olarak idam cezasını savunanlardan değilim arkadaşlar. Halkın bu yöndeki taleplerini ve kızgınlığını anlayabiliyorum ancak duygusal olmayı bıraktığımız anda idam cezasının ilkel bir intikam duygusu tahtında ve insan onurunu hiçe sayan bir ceza olduğunu görebiliriz. İdam yalnızca o suçluyu değil, toplumu da cezalandırmaktır. Ayrıca geri dönüşü olmayan bir ceza olmasından bahisle uygar ülkelerin ceza sistemlerinden kaldırılmıştır ve Türkiye de bunlardan biridir ve öyle de olmalıdır. Halk olarak çabalarımız idamın getirilmesi değil de suçun oluşmaması için toplumsal bilincin ve eğitimin yükseltilmesi yönünde olmalıdır. Son olarak 1976 yılında Hasan Hüseyin Korkmazgil'in bir şiiri ile yazımı tamamlamak isterim:
.....
asmak neyi kurtarır
sarı sarı yaprakları kuru dallara?
yolunmuş yaprakları
kırılmış dallarıyla
ne anlatır bir ağaç
hani rüzgâr
hani kuş
hani nerde rüzgârlı kuş sesleri?
asılmak sorun değil
asılmamak da değil
kimin kimi astığı
kimin kimi neden niçin astığı
budur işte asıl sorun!
sevdim gelin morunu
sevdim şiir morunu
moru sevdim tomurcukta
moru sevdim memede
ve öptüğüm dudakta
ama sevmedim, hayır
iğrendim insanoğlunun
yağlı ipte sallanan morluğundan!
......
asmak neyi kurtarır
öldürmek neyi
yaşatmaktır önemlisi
güzel yaşatmak
abeceden geçirmek kıracın çekirgesini
ekmeksiz yuvasız hekimsiz bırakmamak
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder