Peter Hristoff'un "Heroes" (Kahramanlar) adlı sergisi Homeros'un "Odysseis" eserindeki eve dönüş, kimlik, sürgün ve tebdil temalarından esinlenerek hazırlanmış. Serginin tanıtım kataloğunda belirtildiği kadarıyla sergi antikite ile güncel olayların, popüler ve askeri kültürün harmanlandığı referanslarla "Bizim kahramanlarımız kimler?" sorusunu sormaktadır. Her ne kadar elimden geleni yapsam da, "tüm kahramanların ataerkil bakış açısıyla belirlendiği" dışında bir şey anlayamadım. Nitekim resimler bana fazla soyut gelse de, erkeği öne çıkardığı anlaşılıyordu, yanılıyor da olabilirim (ben bu şekilde yorumladım). Sanatçı kendi yaptığı açıklamada eserlerinde çeşitli karakterlerin birbiriyle etkileşime girerek (var olup yok olarak) asıl fikri ortaya çıkardığını belirtmektedir: kimlik, ego, güç, arketip, din ve şiddet. Erkek egosuyla hem dalga geçtiğini hem de takdir ettiğini de sözlerine eklemektedir: Hayran olduğum efsanevi sanatçılar gibi, ben de birlikte ve yalnız olduğumuz bu tekinsiz hayattaki yaşam kargaşasını anlamlandırmaya çalışıyorum. Aynı zamanda halı dokuma atölyesi (gönüllü yapıldığını tahmin ediyorum) danışmanı olan Hristoff, son yıllardaki sergilerinde kendi koleksiyonu halıları da sergilemektedir. Aşağıda bir örneğini bulabilirsiniz. Eğer ilginizi çekiyorsa sergi 23 Kasıma kadar devam edecektir. Eğer ziyaret etmek isterseniz, C.A.M. Galeri'de edebilirsiniz. C.A.M. Galeri, Akaretler'de Şair Nedim Caddesi, numara 25A'da bulunmaktadır.
The most dangerous risk of all - the risk of spending your life not doing what you want on the bet you can buy yourself the freedom to do it later.
28 Ekim 2014 Salı
9 Ekim 2014 Perşembe
Kafkas Yemekleri
Madem ki Kafkasya topraklarına adım attık, sanırım yemeklerini tatmadan dönmek uygun olmazdı :). Mutfağıyla ünlü bir coğrafya olmasına rağmen, Türkiye'ye yakın olması sebebiyle olsa gerek, tadını yadırgamadım. Daha önce Avrupa'da gittiğim ülkelerin mutfakları bu kadar ünlü olmadığı için bu konuda özellikle araştırmam & denemem olmamıştı. Ancak Avrupa ve Ortadoğu mutfaklarından etkilenen Gürcü mutfağı hakkında bir yazı yazmak faydalı olur diye düşünüyorum. Gitmeden önce yaptığımız araştırmada bazı yemekler hakkında fikir sahibi olmuştuk, tabi ki denemek ve fotoğraflamak ayrı güzel (aşağıdaki fotoğraflar bana ait). Bir güzel haberim daha var; Gürcistan'da en ucuz bulabileceğiniz şeylerden birisi yemek ve içecek (alkol dahil). Dağ köyleriyle şehir hayatıyla Gürcistan bir lezzet madeni... Madem ki bir değişiklik yaptık ve bu eski Sovyet ülkesine geldik, unutulmaz tatlar yaşamak istememiz de normal olurdu diye tahmin ediyorum :). Gürcü mutfağının dikkat çeken noktaları, Sulguni adı verilen tuzlu peynirin bol bol kullanılması, ceviz ve mısırın çokça tercih edilmesi ve tarhun denen Türkiye'de pek bilinmeyen bir otun lezzetinden faydalanılması...
Gürcistan'ın en meşhur içeceklerinden birisi limonlu gazozları (Biz Zedazeni marka denedik). Bu konuyu o kadar geliştirmişler ki, yerli meyvelerden (limonlu, armutlu) ve değişik tatlardan da (vanilya, tarragon) bu gazozları deneyebilirsiniz. Resimdeki yeşil renkli şişe tarragonlu (tarhun da deniliyor) gazoz, ve tadı okaliptüse benziyor. Bizim damağımıza pek uyan bir tata değil ancak Fransız mutfağında bolca kullanılan bir ot çeşidiymiş. Diğer turuncu şişe ise armutlu ve lezzet olarak en çok beğendiğimiz gazoz bu idi. Çorba ise Kafkas usulü bir tavuk çorbası ve tat olarak bizim yaptığımız terbiyeli tavuk çorbasına çok benziyor, tek farkı içinde ceviz iriliğinde tavuk eti parçaları var. Harço (Kharsho) adı verilen bu çorba üzerinde maydanoz ve kişniş otu yapraklarıyla servis ediliyor.
Gelelim en ünlü yemeğe...Khachapuri (Haçapuri) adı verilen bu özel pişirilmiş hamur işini denemeden Gürcistan'dan sakın dönmeyin (her yerde rahatlıkla bulabileceğiniz için mutlaka denersiniz diye tahmin ediyorum). Gürcücede Khacha bir tür peynir Puri ise ekmek anlamına geldiği için bu yemeğe Türkçe mealiyle "peynirli-ekmek" diyebiliriz. Yörelere göre değişen pek çok çeşidi var ancak bir tanesi sol resimde gördüğünüz gibi erimiş peynirin üstüne yumurta kırılarak yapılıyor (Acaristan Usulü). Taş fırında 5 dakika daha pişirilip kenarlarına mis gibi tereyağı sürülüyor. Diğer çeşit ise Mengrelian usulü denilen hamurun hem ortasında hem de üzerinde peynirle pişirilen ve bir çeşit pizzaya benzeyen Haçapuri. Türk mutfağına alışan kişilerin bu tadı beğenmeyeceklerini hiç sanmıyorum! Fotoğraflarda gördüğünüz bohça gibi mantıların adı da Khinkali. Bu bildiğimiz mantı gibi hazırlanıyor, hamur yuvarlak açıldıktan ve içine kıymalı harç (kıymaya hem dana hem domuz olabiliyor, dilerseniz tatmadan önce sorarsınız) konulup tepesinden bohça gibi birleştirilerek haşlanıyor. Bir porsiyonda 4 adet var ve herhangi bir sosla servis edilmiyor. Tabi dilerseniz yoğurt vb. bir sos kendiniz ekleyebilirsiniz.
Khinkali'in içinde et ve et suyu olduğu için bıçakla kesmek iyi bit yeme yöntemi değil ancak elinizle veya çatalla tepesinden tutarak ısırarak yemek en iyisi. Ayrıca fotoğrafta gördüğünüz saç örgüsü şeklinde hazırlanan da peynirlisi. Et yemiyorsanız, peynirlisini de deneyebilirsiniz. Ayrıca solda gördüğünüz resimdeki en sol tabakta bulunan gül şeklindeki sarmalar da ünlü bir Gürcü mezesi cevizli patlıcanlar. Uzun dilimler halinde kesilen patlıcanlar kızartılarak Satsivi denilen cevizli sosa bulanarak soğuk servis ediliyor. Bira ile oldukça uyumlu gidiyor, mutlaka tavsiye edilir!
Belki duymuşsunuzdur, Gürcü şarapları çok ünlüdür. Gürcülerin iddialarına göre, şarabın doğduğu topraklar burasıdır (7000 yıllık bir şarapçılık geçmişi var). Özellikle bazı tür şaraplar Türkiye, Rusya ve Avrupa'ya ihraç ediliyor ki sanırım Gürcistan'ın en büyük ihracat hacmini şarap oluşturuyor. 500'den fazla üzün çeşidiyle tüm tatları & şarapları öğrenip deneyemedim elbette ancak en tanınan yarı tatlı şarapları hem denedik, hem de satın alarak yanımızda getirdik :). Çeşitli markalar mevcut olsa da, en ünlülerden birisi Khareba Şarapları birisi de Teliani Valley. En ünlü şarap cinsi ise Saperavi denilen iri kırmızı üzümlerden yapılan yarı tatlı bir kırmızı şarap ve Kindzmarauli denilen ayrı bir tür. Ayrıca Mtsvani adı verilen bir tür beyaz şarap da mevcut ve tadı da oldukça ferah. Belki inanmayacaksınız ama şarap çok ucuz ve Türkiye'de bir şişe şaraba ödediğiniz paraya Gürcistan'da yıllanmış (5 yıllık) şarap alabilirsiniz.
Sağda fotoğrafını gördüğünüz sucuğun adı da Churchkhela. Bildiğimiz cevizli sucuk ancak Gürcistan'da çeşitli meyvelerden renk renk yapılıyor ve uygun fiyatlara (3-5 Lari) yol kenarlarındaki tezgahlarda bile satılıyor. Bir de Ponçiki denilen tatlı hamurun içine marmelat koyulup kapatılarak kızgın yağda kızartılıp servis edilen bir tatlıları var. Gürcü mutfağı tatlı açısından zengin değil ancak cevizli-meyveli sucuklar ve Ponçiki hem alışık olduğumuz hem de denenebilir lezzetlerden :).
Eğer Tiflis'e gidecekseniz bizim tavsiyemiz çarşıdak KGB Bar'a uğramanız (Harço'yu burada denedik, ayrıca meşe fıçılarında bekletildiği için viski tadında votkaları da mevcut. Tadına bakmak istersiniz belki :). Ayrıca merkezden funiküler ile tepedeki Funicular Complex Tbilisi Restauranta gidebilirsiniz, Haçapuri, armutlu ve targonlu gazoz ile Ponçiki tatlısını biz burada denedik. Diğer tatları Tiflis merkezde bulunan Mirzaani Rastaurant (მირზაანი)'da deneyebilirsiniz. Bu restaurantın şarap mahzeni gibi, uzunca bir tünele inşa edilmiş sakin bir görüntüsü var ve arka plandaki müzik ile dinlenmek için birebir (info@mirzaani.ge).
Siz de kendinize bir iyilik yapın ve mutfağı bu kadar ünlü, ucuz ve lezzetli bir yeri, hemen sınır komşumuz Gürcistan'ı kültür amaçlı gezin. Zira pasaport yok, vize yok, tek yapmanız gereken, uçak biletinizi alıp gitmek. (şarap almadan dönmeyin). İyi eğlenceler!
Gürcistan'ın en meşhur içeceklerinden birisi limonlu gazozları (Biz Zedazeni marka denedik). Bu konuyu o kadar geliştirmişler ki, yerli meyvelerden (limonlu, armutlu) ve değişik tatlardan da (vanilya, tarragon) bu gazozları deneyebilirsiniz. Resimdeki yeşil renkli şişe tarragonlu (tarhun da deniliyor) gazoz, ve tadı okaliptüse benziyor. Bizim damağımıza pek uyan bir tata değil ancak Fransız mutfağında bolca kullanılan bir ot çeşidiymiş. Diğer turuncu şişe ise armutlu ve lezzet olarak en çok beğendiğimiz gazoz bu idi. Çorba ise Kafkas usulü bir tavuk çorbası ve tat olarak bizim yaptığımız terbiyeli tavuk çorbasına çok benziyor, tek farkı içinde ceviz iriliğinde tavuk eti parçaları var. Harço (Kharsho) adı verilen bu çorba üzerinde maydanoz ve kişniş otu yapraklarıyla servis ediliyor.
Gelelim en ünlü yemeğe...Khachapuri (Haçapuri) adı verilen bu özel pişirilmiş hamur işini denemeden Gürcistan'dan sakın dönmeyin (her yerde rahatlıkla bulabileceğiniz için mutlaka denersiniz diye tahmin ediyorum). Gürcücede Khacha bir tür peynir Puri ise ekmek anlamına geldiği için bu yemeğe Türkçe mealiyle "peynirli-ekmek" diyebiliriz. Yörelere göre değişen pek çok çeşidi var ancak bir tanesi sol resimde gördüğünüz gibi erimiş peynirin üstüne yumurta kırılarak yapılıyor (Acaristan Usulü). Taş fırında 5 dakika daha pişirilip kenarlarına mis gibi tereyağı sürülüyor. Diğer çeşit ise Mengrelian usulü denilen hamurun hem ortasında hem de üzerinde peynirle pişirilen ve bir çeşit pizzaya benzeyen Haçapuri. Türk mutfağına alışan kişilerin bu tadı beğenmeyeceklerini hiç sanmıyorum! Fotoğraflarda gördüğünüz bohça gibi mantıların adı da Khinkali. Bu bildiğimiz mantı gibi hazırlanıyor, hamur yuvarlak açıldıktan ve içine kıymalı harç (kıymaya hem dana hem domuz olabiliyor, dilerseniz tatmadan önce sorarsınız) konulup tepesinden bohça gibi birleştirilerek haşlanıyor. Bir porsiyonda 4 adet var ve herhangi bir sosla servis edilmiyor. Tabi dilerseniz yoğurt vb. bir sos kendiniz ekleyebilirsiniz.
Khinkali'in içinde et ve et suyu olduğu için bıçakla kesmek iyi bit yeme yöntemi değil ancak elinizle veya çatalla tepesinden tutarak ısırarak yemek en iyisi. Ayrıca fotoğrafta gördüğünüz saç örgüsü şeklinde hazırlanan da peynirlisi. Et yemiyorsanız, peynirlisini de deneyebilirsiniz. Ayrıca solda gördüğünüz resimdeki en sol tabakta bulunan gül şeklindeki sarmalar da ünlü bir Gürcü mezesi cevizli patlıcanlar. Uzun dilimler halinde kesilen patlıcanlar kızartılarak Satsivi denilen cevizli sosa bulanarak soğuk servis ediliyor. Bira ile oldukça uyumlu gidiyor, mutlaka tavsiye edilir!
Belki duymuşsunuzdur, Gürcü şarapları çok ünlüdür. Gürcülerin iddialarına göre, şarabın doğduğu topraklar burasıdır (7000 yıllık bir şarapçılık geçmişi var). Özellikle bazı tür şaraplar Türkiye, Rusya ve Avrupa'ya ihraç ediliyor ki sanırım Gürcistan'ın en büyük ihracat hacmini şarap oluşturuyor. 500'den fazla üzün çeşidiyle tüm tatları & şarapları öğrenip deneyemedim elbette ancak en tanınan yarı tatlı şarapları hem denedik, hem de satın alarak yanımızda getirdik :). Çeşitli markalar mevcut olsa da, en ünlülerden birisi Khareba Şarapları birisi de Teliani Valley. En ünlü şarap cinsi ise Saperavi denilen iri kırmızı üzümlerden yapılan yarı tatlı bir kırmızı şarap ve Kindzmarauli denilen ayrı bir tür. Ayrıca Mtsvani adı verilen bir tür beyaz şarap da mevcut ve tadı da oldukça ferah. Belki inanmayacaksınız ama şarap çok ucuz ve Türkiye'de bir şişe şaraba ödediğiniz paraya Gürcistan'da yıllanmış (5 yıllık) şarap alabilirsiniz.
Sağda fotoğrafını gördüğünüz sucuğun adı da Churchkhela. Bildiğimiz cevizli sucuk ancak Gürcistan'da çeşitli meyvelerden renk renk yapılıyor ve uygun fiyatlara (3-5 Lari) yol kenarlarındaki tezgahlarda bile satılıyor. Bir de Ponçiki denilen tatlı hamurun içine marmelat koyulup kapatılarak kızgın yağda kızartılıp servis edilen bir tatlıları var. Gürcü mutfağı tatlı açısından zengin değil ancak cevizli-meyveli sucuklar ve Ponçiki hem alışık olduğumuz hem de denenebilir lezzetlerden :).
Eğer Tiflis'e gidecekseniz bizim tavsiyemiz çarşıdak KGB Bar'a uğramanız (Harço'yu burada denedik, ayrıca meşe fıçılarında bekletildiği için viski tadında votkaları da mevcut. Tadına bakmak istersiniz belki :). Ayrıca merkezden funiküler ile tepedeki Funicular Complex Tbilisi Restauranta gidebilirsiniz, Haçapuri, armutlu ve targonlu gazoz ile Ponçiki tatlısını biz burada denedik. Diğer tatları Tiflis merkezde bulunan Mirzaani Rastaurant (მირზაანი)'da deneyebilirsiniz. Bu restaurantın şarap mahzeni gibi, uzunca bir tünele inşa edilmiş sakin bir görüntüsü var ve arka plandaki müzik ile dinlenmek için birebir (info@mirzaani.ge).
Siz de kendinize bir iyilik yapın ve mutfağı bu kadar ünlü, ucuz ve lezzetli bir yeri, hemen sınır komşumuz Gürcistan'ı kültür amaçlı gezin. Zira pasaport yok, vize yok, tek yapmanız gereken, uçak biletinizi alıp gitmek. (şarap almadan dönmeyin). İyi eğlenceler!
8 Ekim 2014 Çarşamba
Gürcistan - Güney Osetya ve Kafkasya Gezi Yazısı
Bayram tatilini değerlendirmek için çeşitli alternatifler düşündük. Sezonun son deniz tatili için Güney illerine gitmek (Antalya ya da Fethiye gibi), Avrupa'da 3 günlük bir gezi yapmak (bu biraz zor olacaktı ki zamanımız az kalmıştı) ya da vizesiz bir ülkeye seyahat etmek gibi alternatifler arasında, vize uygulamayan, uygun fiyatlı ve yakın olması dolayısıyla Gürcistan'da karar kıldık. Ayrıca Gürcistan'ın bir artısı daha var - PASAPORTSUZ girebiliyorsunuz. Dışişleri Bakanlığı internet sitesinde pasaportsuz girilebildiği yazıyordu ancak uygulamada bir sorunla karşılaşmaktan korkuyorduk. Nitekim öyle olmadı, aynen Kuzey Kıbrıs gibi, giriş-çıkış kartına damga basmak suretiyle TC nüfus cüzdanıyla Tiflis'e rahatça girdik. Tabi iki saatlik uçak yolculuğundan sonra sıcak denizlerdeki memleketimizi geride bıraktığımız için, birkaç derece soğuyan havayla beraber otelimize gittik. Burada önemli bir anımsatma yapmak isterim, havaalanından taksiye binecekseniz eğer (bizim Tiflis Havaalaninden şehir merkezi aşağı yukarı 20 Lari tuttu) taksiciyle mutlaka pazarlık yapın ve son fiyat olduğundan emin olun. Zira ineceğiniz yere geldikten sonra "O tek kişilik fiyattı, iki kişi olduğunuz için iki katı vermeniz gerekiyor." diyebilirler.
Toplamda 3 gün kaldığımız Gürcistan'da ilk gün şehir merkezini gezdik. Kura Irmağının (Kür) her iki tarafına kurulan şehir adını Tbili (ılık) sudan almaktaymış. Şehir ırmağın iki tarafına doğru yayılsa da, "old town" denilen merkezi ırmağın batı yakasına kalıyor. Tarihle iç içe, küçük ve sevimli bir şehir olsa da, yeni yeni gelişmekte olan bir ülkenin havası hemen hissediliyor. Diğer bir deyişle şehirde "tam oturmamışlık" ve "eskilik" göze çarpıyor. Ancak genel olarak kendi halinde, sakin ve güzel bir şehir - özellikle geceleri. Barlar sokağı gibi küçük bir sokakta (Erekle II Str.) KGB Bar adında içi Stalin (Gürcü olduğu için seviliyor) ve Sovyet Rusya'sına ait resimlerle dolu sevimli bir bar var. Gitmeye fırsatınız olursa, bir shot votka içebilirsiniz, meşe fıçılarında bekletildiği için egzotik bir tadı var.
Buradan çıktıktan sonra Liberty Square, Barış Köprüsü (solda), teleferik ile çıkılan Narikala Castle (Narin Kale) ve gün sonunda füniküler ile Mtatsminde Plateau'ya gittik. Burası şehre manzara olarak tamamen hakim olan tepe üstünde yeşil bir park ve en güzel noktasında Funicular Restaurant var (akşam yemeği yemek için harika bir yer). Gürcistan'da yemek nispeten ucuz, Funicular Restaurant'ta akşam yemeği aşağı yukarı 30 Lari tutuyor (1 Gürcü Larisi yaklaşık 1.28 Türk Lirası yapıyor). Yemekten sonra merkeze inerek ırmağın doğusunda bulunan ve muhtemelen şehrin her noktasından görülen (özellikle gece çünkü ışıklandırılması muhteşem) Holy Trinity Cathedral'e (sağda) gittik. Gürcülerin (pek çoğu Ortodoks) ülkedeki merkez katedrali burasıymış ve Sovyetlerden çıkar çıkmaz (1995) yılında inşasına başlanmış. Ülkede çok fazla dindar insan vardı ki Sovyetler Birliğine rağmen, bu nasıl oldu hala anlam veremedim.
Ertesi gün sabah 9'da yollara düştük ve Şehir merkezinden bindiğimiz metronun "Didube" (Otogar) durağında indik. Dikkatli olunuz zira toz-toprak-çamur içinde düzensiz bir otogar. Oradan birine "Qazbegi"ye giden minibüsleri sorabilirsiniz, otogarın sonunda bir yerden kalkıyor (kişi başı 10 Lari ücret alınıyor). Yaklaşık 3 saatlik bir yolculuktan sonra, Güney Osetya - Qazbegi'ye varıyorsunuz (dağ tepe gidildiği ve yolumuz sık sık koyun, kuzu, ineklerce kesildiği için bu süre hava koşullarına göre uzayabiliyormuş). Biz Qazbegi'ye Ekim ayında gittik ancak yazın gidenlerin fotoğraflarından bu bölgenin yemyeşil çimlerle kaplı ve rengarenk kır çiçekleri ile donanmış olduğunu görebilirsiniz (mutlaka google görsellerden bakın).
Ekim ayında da yine yeşildi ancak artık sezonun sonunun geldiği belliydi. Eğer bir gezi planlıyorsanız, yazın yapmanız daha uygun olur, en azından serinlemiş olursunuz (Qazbegi dağı 5000 metrenin üzerinde). Dağın tepesinde Gergetis Sameba'ya (Gergeti Trinity Church) gitmek için ince bir patikayı kilometrelerce tırmanmak gerekiyor (resimleri kilisenin önünde çektim). Kiliseye ayrı bir yoldan bisiklet veya jeep ile de gidebiliyorsunuz. Ayrıca kilisenin bulunduğu bölgenin eteklerinde dağcılar da kamp yapıyor, eğer kamp yapmayı seviyorsanız mükemmel bir alan. Biz tam bir günümüzü Qazbegi'ye ayırdık, zira 3 saatlik yol ve yaklaşık 2 saatlik dağ tırmanışından sonra (geri Tiflis'e dönmek için 3 saat daha gerekiyor) geriye pek vakit zaten kalmıyor. Bu bölgeye geldikten sonra güzel bir restaurantta leziz bir Gürcü yemeği yemeden de dönmeyin :).
Ertesi gün -ki bu Gürcistan'da son günümüz- şehrin içinde gezinti yapıp (müze, sergi vb.) Rustaveli Caddesine gittik. Rustaveli Caddesi şehrin merkezinde bulunuyor ve lüks bir cadde (Bağdat Caddesi gibi düşünülebilir). Burada bazı ünlü Gürcü ressamların resimlerinin reprodüksiyonları satılıyor (küçük hediyelikler de satılıyor). Ancak en ilginç noktalar Mtkvari Nehrinin kıyısındaki 9 Mart Parkı ve Dedaena Parkı.
Burada kurulan bitpazarlarında Sovyetler'den kalan madalyalar, takılar, paralar koleksiyonerler için satışa sunulmuş. İkinci el porselen takımlar, kristal bardaklar, gümüş takımlar, eski fotoğraflar, fotoğraf makineleri ve yine ünlü Gürcü ressamların resimlerinin kopyaları (gerçek olmadıklarını tahmin ediyorum) satılıyor. Gezmesi oldukça keyifliydi. Bozuk para, saat, pul, eski fotoğraf, kağıt para, rozet veya başka küçük eşyaların koleksiyonlarını yapmayı sevenlerin buraya uğramasında fayda var. Yalnızca Sovyet, Rus veya Gürcü değil, çevre ülkelere (Ermenistan, Azerbaycan veya Türkiye) ait eşyalara da rastlanıyor. Ancak duyduğum kadarıyla eskiden çok uygun fiyatlı olan bu bitpazarı, son zamanlarda popülarite kazanıp pahalanmış. Pazarlık yapabilirsiniz.
Harika bir geziydi. Hem kültürel hem de tarih açısından faydalı oldu, hem de eğlenceliydi. Farklı bir ülkeyi görmek, doğa turizmi ve yeni damak tatlarını da belirtmek gerekiyor tabi. Eğer birkaç gün zamanınız ve az miktar da paranız varsa mutlaka deneyin derim. Pasaport yok vize yok ve dolayısıyla nazlanmanız için hiçbir bahane yok :). Batum'a gitmek daha uygun olabilir ancak Qazbegi'yi mutlaka görmenizi tavsiye ederim. Aslında bahsedilecek çok şey var ancak daha fazla uzatmayayım. Gitmişken, Kafkas yemeklerini ve şaraplarını da es geçmeyin ;): http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2014/10/kafkas-yemekleri.html
Diğer Gezi Yazılarım hakkında:
Kuzey Kıbrıs Gezi yazısı: http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2014/05/kuzey-kbrs-gezi-yazs.html
Safranbolu Gezi yazısı: http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2014/02/hafta-sonu-safranbolu.html
Burgazada Gezi Yazısı: http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2014/07/burgazada-gezi-yazs.html
Selçuk-Efes Gezi yazısı: http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2014/08/selcuk-efes-sirince-gezi-yazs.html
Şirince Gezi yazısı: http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2014/08/sirince-gezi-yazs.html
Ayvalık Gezi yazısı:http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2014/07/ayvalk-dalsgezi-yazs.html
Toplamda 3 gün kaldığımız Gürcistan'da ilk gün şehir merkezini gezdik. Kura Irmağının (Kür) her iki tarafına kurulan şehir adını Tbili (ılık) sudan almaktaymış. Şehir ırmağın iki tarafına doğru yayılsa da, "old town" denilen merkezi ırmağın batı yakasına kalıyor. Tarihle iç içe, küçük ve sevimli bir şehir olsa da, yeni yeni gelişmekte olan bir ülkenin havası hemen hissediliyor. Diğer bir deyişle şehirde "tam oturmamışlık" ve "eskilik" göze çarpıyor. Ancak genel olarak kendi halinde, sakin ve güzel bir şehir - özellikle geceleri. Barlar sokağı gibi küçük bir sokakta (Erekle II Str.) KGB Bar adında içi Stalin (Gürcü olduğu için seviliyor) ve Sovyet Rusya'sına ait resimlerle dolu sevimli bir bar var. Gitmeye fırsatınız olursa, bir shot votka içebilirsiniz, meşe fıçılarında bekletildiği için egzotik bir tadı var.
Buradan çıktıktan sonra Liberty Square, Barış Köprüsü (solda), teleferik ile çıkılan Narikala Castle (Narin Kale) ve gün sonunda füniküler ile Mtatsminde Plateau'ya gittik. Burası şehre manzara olarak tamamen hakim olan tepe üstünde yeşil bir park ve en güzel noktasında Funicular Restaurant var (akşam yemeği yemek için harika bir yer). Gürcistan'da yemek nispeten ucuz, Funicular Restaurant'ta akşam yemeği aşağı yukarı 30 Lari tutuyor (1 Gürcü Larisi yaklaşık 1.28 Türk Lirası yapıyor). Yemekten sonra merkeze inerek ırmağın doğusunda bulunan ve muhtemelen şehrin her noktasından görülen (özellikle gece çünkü ışıklandırılması muhteşem) Holy Trinity Cathedral'e (sağda) gittik. Gürcülerin (pek çoğu Ortodoks) ülkedeki merkez katedrali burasıymış ve Sovyetlerden çıkar çıkmaz (1995) yılında inşasına başlanmış. Ülkede çok fazla dindar insan vardı ki Sovyetler Birliğine rağmen, bu nasıl oldu hala anlam veremedim.
Ertesi gün sabah 9'da yollara düştük ve Şehir merkezinden bindiğimiz metronun "Didube" (Otogar) durağında indik. Dikkatli olunuz zira toz-toprak-çamur içinde düzensiz bir otogar. Oradan birine "Qazbegi"ye giden minibüsleri sorabilirsiniz, otogarın sonunda bir yerden kalkıyor (kişi başı 10 Lari ücret alınıyor). Yaklaşık 3 saatlik bir yolculuktan sonra, Güney Osetya - Qazbegi'ye varıyorsunuz (dağ tepe gidildiği ve yolumuz sık sık koyun, kuzu, ineklerce kesildiği için bu süre hava koşullarına göre uzayabiliyormuş). Biz Qazbegi'ye Ekim ayında gittik ancak yazın gidenlerin fotoğraflarından bu bölgenin yemyeşil çimlerle kaplı ve rengarenk kır çiçekleri ile donanmış olduğunu görebilirsiniz (mutlaka google görsellerden bakın).
Ekim ayında da yine yeşildi ancak artık sezonun sonunun geldiği belliydi. Eğer bir gezi planlıyorsanız, yazın yapmanız daha uygun olur, en azından serinlemiş olursunuz (Qazbegi dağı 5000 metrenin üzerinde). Dağın tepesinde Gergetis Sameba'ya (Gergeti Trinity Church) gitmek için ince bir patikayı kilometrelerce tırmanmak gerekiyor (resimleri kilisenin önünde çektim). Kiliseye ayrı bir yoldan bisiklet veya jeep ile de gidebiliyorsunuz. Ayrıca kilisenin bulunduğu bölgenin eteklerinde dağcılar da kamp yapıyor, eğer kamp yapmayı seviyorsanız mükemmel bir alan. Biz tam bir günümüzü Qazbegi'ye ayırdık, zira 3 saatlik yol ve yaklaşık 2 saatlik dağ tırmanışından sonra (geri Tiflis'e dönmek için 3 saat daha gerekiyor) geriye pek vakit zaten kalmıyor. Bu bölgeye geldikten sonra güzel bir restaurantta leziz bir Gürcü yemeği yemeden de dönmeyin :).
Ertesi gün -ki bu Gürcistan'da son günümüz- şehrin içinde gezinti yapıp (müze, sergi vb.) Rustaveli Caddesine gittik. Rustaveli Caddesi şehrin merkezinde bulunuyor ve lüks bir cadde (Bağdat Caddesi gibi düşünülebilir). Burada bazı ünlü Gürcü ressamların resimlerinin reprodüksiyonları satılıyor (küçük hediyelikler de satılıyor). Ancak en ilginç noktalar Mtkvari Nehrinin kıyısındaki 9 Mart Parkı ve Dedaena Parkı.
Burada kurulan bitpazarlarında Sovyetler'den kalan madalyalar, takılar, paralar koleksiyonerler için satışa sunulmuş. İkinci el porselen takımlar, kristal bardaklar, gümüş takımlar, eski fotoğraflar, fotoğraf makineleri ve yine ünlü Gürcü ressamların resimlerinin kopyaları (gerçek olmadıklarını tahmin ediyorum) satılıyor. Gezmesi oldukça keyifliydi. Bozuk para, saat, pul, eski fotoğraf, kağıt para, rozet veya başka küçük eşyaların koleksiyonlarını yapmayı sevenlerin buraya uğramasında fayda var. Yalnızca Sovyet, Rus veya Gürcü değil, çevre ülkelere (Ermenistan, Azerbaycan veya Türkiye) ait eşyalara da rastlanıyor. Ancak duyduğum kadarıyla eskiden çok uygun fiyatlı olan bu bitpazarı, son zamanlarda popülarite kazanıp pahalanmış. Pazarlık yapabilirsiniz.
Harika bir geziydi. Hem kültürel hem de tarih açısından faydalı oldu, hem de eğlenceliydi. Farklı bir ülkeyi görmek, doğa turizmi ve yeni damak tatlarını da belirtmek gerekiyor tabi. Eğer birkaç gün zamanınız ve az miktar da paranız varsa mutlaka deneyin derim. Pasaport yok vize yok ve dolayısıyla nazlanmanız için hiçbir bahane yok :). Batum'a gitmek daha uygun olabilir ancak Qazbegi'yi mutlaka görmenizi tavsiye ederim. Aslında bahsedilecek çok şey var ancak daha fazla uzatmayayım. Gitmişken, Kafkas yemeklerini ve şaraplarını da es geçmeyin ;): http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2014/10/kafkas-yemekleri.html
Diğer Gezi Yazılarım hakkında:
Kuzey Kıbrıs Gezi yazısı: http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2014/05/kuzey-kbrs-gezi-yazs.html
Safranbolu Gezi yazısı: http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2014/02/hafta-sonu-safranbolu.html
Burgazada Gezi Yazısı: http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2014/07/burgazada-gezi-yazs.html
Selçuk-Efes Gezi yazısı: http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2014/08/selcuk-efes-sirince-gezi-yazs.html
Şirince Gezi yazısı: http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2014/08/sirince-gezi-yazs.html
Ayvalık Gezi yazısı:http://gundelikpaylasimlar.blogspot.com.tr/2014/07/ayvalk-dalsgezi-yazs.html
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)