Bir arkadaşımın nikah şekeri çiçek tohumlarıydı. İçinde kır çiçeklerinden tohumlar bulunan küçük pembe bir topçuk. Büyük bir heyecanla toprağa diktim ve bir hafta sonra minik yeşil filizler verdi. Bu filizlerden bazılarını yanlışlıkla öldürdüm, o kadar narinler ki toprağı havalandırırken veya sularken kırılıveriyorlar. Sonunda birkaç tanesini büyütmeyi başardım :). Bir tanesi sarı papatya ama diğerlerinin adını bilmiyorum. Özellikle pembe ve kat kat açılmış olan çiçeğin adını bilmek isterdim. Bazı mutluluklar bu kadar basit işte, tohumundan tomurcuğuna kadar incelikle ilgilendiğiniz, suyunu verip güneşin açısına göre yerini değiştirdiğiniz bir bitkinin çiçek açtığını görmek :). Şimdi hem sarı papatyanın hem de pembe çiçeğin iki tomurcuğu daha var, heyecanla bekliyorum. Siz de hoşunuza gidecek küçük bir şey yapmak istemez misiniz?
The most dangerous risk of all - the risk of spending your life not doing what you want on the bet you can buy yourself the freedom to do it later.
21 Temmuz 2017 Cuma
18 Temmuz 2017 Salı
Riga (Letonya) Gezi Yazısı
Stockholm'de uzun kaldığımız için yine cruise turla Riga'ya geçtik. Daha önceki yazımda Viking Line turuyla Helsinki'ye geçtiğimizden bahsetmiştim. Stockholm limanından cruise turlarla Finlandiya, Letonya veya Estonya'nın önemli şehirlerine ve Baltık'taki adalara cruise turlar bulunuyor. Eğer vaktiniz ve arzunuz olursa, Viking Line veya Tallink & Silja Line turlarını inceleyebilirsiniz (linkleri aşağıdadır). Biz Riga'ya Tallink & Silja Line ile gittik, ücreti seçilen tarihe göre 120-170 Euro arasında değişiyor, saatleri de; yine akşam saatlerinde (16:30-17:00) Stockholm'den ayrılıyor, sabah (09:00-09:30) gibi Riga limanına varıyor ve dönüş de aynı şekilde Riga'dan akşam saatlerinde oluyor. Cruise turların bir güzelliği de yolculuğun kendisi. Eğer gemi yolculuklarını seviyorsanız, yanınıza içeceğinizi, sandviçlerinizi alarak geminin güvertesinde güzel bir lokasyonda oturup denizi seyrederek de gidebilirsiniz. Zaten haziran-temmuz aylarında seyahat ediyorsanız, güneş bir türlü batmayacağı için güzel ve saatler süren bir gün batımı göreceğinizi garanti ederim :).
Riga çok güzel bir şehir, Ortaçağ'dan fırlamış gibi. Bu nedenle old-town'u çok beğendim. Görülmesi gereken pek çok yer bu bölgede olduğundan gezilmesi zor bir yer değil. Old Riga'da görülmesi gereken yerlerin başında "Town Hall Square" ve "The House of Blackheads" geliyor. Özellikle 14. yüzyılda inşa edilen The House of Blackheads (solda) dönemin en zengin ve prestijli yapılarından biriymiş, ancak ikinci dünya savaşında büyük hasar gördüğü için 1999 yılında büyük bir tadilattan geçmiş. İçerisi müze ancak tadilat dolayısıyla biz göremedik, umarım siz gittiğinizde ziyaret için müsait olur.
Old Riga'daki diğer önemli yapılardan birisi St. Peter's Church (kilise). 1209 yılında kırmızı tuğlalardan yapılan bu kilise çatısından old-town'un güzel bir panoraması da sunuyor. Ancak şaşırtıcı bir haber, kiliseye giriş ücretli. Bu Avrupa'da nadiren karşılaştığım bir olay, genelde hepsinin girişi ücretsiz olurdu, o nedenle bu duruma şaşırdım. National Opera (Opera binası), Freedom Monument (Özgürlük Anıtı), Livu Square (Livu Meydanı) ve Dome Square (dome Meydanı) görülmesi gereken diğer yerlerden. Riga'nın bir diğer güzelliği de bu meydanları çevreleyen, sardunya gibi renkli çiçeklerle süslenmiş kafeler. Serin havada bu güzel & renkli kafelerin sokağa taşmış masalarında güzel bir kahve içebilirsiniz :).
Riga'da ilgisini çeken kişiler için Art Museum (Sanat Müzesi) ve Art Nouveu tarzı binalar (Modern Sanat) bulunuyor. Her ne kadar modern sanat gelişmiş olsa da, maalesef Kuzey ülkelerinde geleneksel bir sanat keşfedemedim, özellikle resim konusunda bir tespitim olamadı. Bu nedenle bu Art Museum altın değerinde. Tabi tüm Avrupa başkentlerinde olduğu gibi, burada da Museum of the History of Riga (Riga Tarih Müzesi) de bulunuyor (tarih meraklıları için). Bu yerlerin lokasyonlarını tespit etmek için, herhangi bir turist bilgilendirme merkezinden aldığınız old-town haritası yeterli olacaktır (dediğim gibi yürüyüş mesafesinde zaten).
Riga birkaç yüz yıl önce loncalardan oluşan bir yermiş, bu nedenle her loncanın kendi tarzında binaları bulunuyor, hatta locadan çıkarılan bir adam kendi binasını yaptırıp, evin damına diğer loncaya arkasını dönmüş bir kedi heykeli kondurmuş (fotoğrafı sağda). Bu nedenle Riga'nın diğer bir simgesi de tüyleri kabarmış bir kara kedi :). En önemli lonca binası ise, yazının başında yer alan "Three Brothers" evi. Görülmesi gereken diğer yerleri kısaca bahsetmek istiyorum, Riga Castle (Riga Kalesi) maalesef çok çekici bir yer değil, Christ Catedral, Bergs Bazaar ve Central Market'ten başka bir yer aklıma gelmiyor. Central Market Avrupa'nın en eski ve en büyük açık marketlerinden birisi. Çok eski (Sovyet tarzı) ve çok ucuz olduğu için ilginizi çekeceğini tahmin ediyorum.
Gelelim en önemli konuya, muhteşem bir Orta Çağ restoranı bulunuyor şehir merkezinde. İçerisi tamamen bir Orta Çağ hanı kullanılarak yapılmış ve neredeyse hiç değiştirilmemiş. Garsonlar çuval şeklindeki Orta Çağ hancı giysilerinden giyiyor ve ekmekleri taş değirmenden eski usul öğüttükleri buğdaydan kendileri yapıyorlar, ayrıca biralarını da öyle. Yemekleri harika, tamamen eski tariflerden yola çıkılarak yemekler hazırlanıyor. Siz yine de menüden incelersiniz ancak biz tavşan ve somon tercih ettik. Yanında pişirilmiş bütün sarımsak ve kuskus bulunuyordu.
Yemekler gerçekten harikaydı, o atmosferde tadı damağımda kaldı diyebilirim. Biz gitmeden önce rezervasyon yapmadık ancak yer bulabildiğimize göre (içerisi sandığınızdan büyük) yer bulmakta zorlanmayacağınızı tahmin ediyorum. İki kişi toplan 50 Euroya çıkılabiliyor, tatlı alırsanız 70 Euroya kadar ödeme yapabilirsiniz. Menü ve diğer fotoğraflar için internet sitesi: http://rozengrals.lv/en/
Diğer yerler & bilgiler:
- Riga para anlamında çok uygun bir şehir, alkol çok ucuz ve kahve (bardaklar dev gibi) - kruvasan gibi atıştırmalıklar toplamda 5 Euro'yu geçmiyor.
- Küçük bir şehir merkezi (old-town) olduğundan, yürüyerek de gezilebiliyor. Kart almanıza ya da toplu taşıma aracına binmenize de çok gerek yok.
- Riga'da hanımlar çok güzel, Slav kökenli oldukları için böyle olduğunu tahmin diyorum. Ancak halkın öyle çok kibar bir halk olduğu veya iyi seviyede İngilizce bildiklerinden söz etmek çok zor.
- Riga'nın "amber taşı" çok ünlü. Sokaklarda bile amber taşından hediyelik eşya veya mücevher satan stantlar bulunuyor. Fiyatları da çok fazla değil, kendinize hatıra olarak amber taşından bir bileklik veya küpe alabilirsiniz.
- Riga'da gece hayatının çok hareketli olduğu söyleniyor, biz zaman kısıtımızdan dolayı bu şekilde bir tecrübe yaşayamadık ancak vaktiniz varsa belki bir gece eğlencesine çıkabilirsiniz.
- Her ne kadar Haziran-Temmuz ayında da gitseniz, hava yine de serin (17-20 derece). Bu nedenle mutlaka sıcak tutacak bir ceket/hırka/mont ve küçük bir şemsiye yanınızda bulundurun.
Orta Çağ'dan fırlamış bu şehri görmenizi mutlaka tavsiye ederim, çok seveceğinizden eminim. Mutlaka Rozengrals restoranında bir yemek yiyin ve kendinizi Lancelot film setinde gibi hissedin :). İyi eğlenceler!
Riga çok güzel bir şehir, Ortaçağ'dan fırlamış gibi. Bu nedenle old-town'u çok beğendim. Görülmesi gereken pek çok yer bu bölgede olduğundan gezilmesi zor bir yer değil. Old Riga'da görülmesi gereken yerlerin başında "Town Hall Square" ve "The House of Blackheads" geliyor. Özellikle 14. yüzyılda inşa edilen The House of Blackheads (solda) dönemin en zengin ve prestijli yapılarından biriymiş, ancak ikinci dünya savaşında büyük hasar gördüğü için 1999 yılında büyük bir tadilattan geçmiş. İçerisi müze ancak tadilat dolayısıyla biz göremedik, umarım siz gittiğinizde ziyaret için müsait olur.
Old Riga'daki diğer önemli yapılardan birisi St. Peter's Church (kilise). 1209 yılında kırmızı tuğlalardan yapılan bu kilise çatısından old-town'un güzel bir panoraması da sunuyor. Ancak şaşırtıcı bir haber, kiliseye giriş ücretli. Bu Avrupa'da nadiren karşılaştığım bir olay, genelde hepsinin girişi ücretsiz olurdu, o nedenle bu duruma şaşırdım. National Opera (Opera binası), Freedom Monument (Özgürlük Anıtı), Livu Square (Livu Meydanı) ve Dome Square (dome Meydanı) görülmesi gereken diğer yerlerden. Riga'nın bir diğer güzelliği de bu meydanları çevreleyen, sardunya gibi renkli çiçeklerle süslenmiş kafeler. Serin havada bu güzel & renkli kafelerin sokağa taşmış masalarında güzel bir kahve içebilirsiniz :).
Riga'da ilgisini çeken kişiler için Art Museum (Sanat Müzesi) ve Art Nouveu tarzı binalar (Modern Sanat) bulunuyor. Her ne kadar modern sanat gelişmiş olsa da, maalesef Kuzey ülkelerinde geleneksel bir sanat keşfedemedim, özellikle resim konusunda bir tespitim olamadı. Bu nedenle bu Art Museum altın değerinde. Tabi tüm Avrupa başkentlerinde olduğu gibi, burada da Museum of the History of Riga (Riga Tarih Müzesi) de bulunuyor (tarih meraklıları için). Bu yerlerin lokasyonlarını tespit etmek için, herhangi bir turist bilgilendirme merkezinden aldığınız old-town haritası yeterli olacaktır (dediğim gibi yürüyüş mesafesinde zaten).
Riga birkaç yüz yıl önce loncalardan oluşan bir yermiş, bu nedenle her loncanın kendi tarzında binaları bulunuyor, hatta locadan çıkarılan bir adam kendi binasını yaptırıp, evin damına diğer loncaya arkasını dönmüş bir kedi heykeli kondurmuş (fotoğrafı sağda). Bu nedenle Riga'nın diğer bir simgesi de tüyleri kabarmış bir kara kedi :). En önemli lonca binası ise, yazının başında yer alan "Three Brothers" evi. Görülmesi gereken diğer yerleri kısaca bahsetmek istiyorum, Riga Castle (Riga Kalesi) maalesef çok çekici bir yer değil, Christ Catedral, Bergs Bazaar ve Central Market'ten başka bir yer aklıma gelmiyor. Central Market Avrupa'nın en eski ve en büyük açık marketlerinden birisi. Çok eski (Sovyet tarzı) ve çok ucuz olduğu için ilginizi çekeceğini tahmin ediyorum.
Gelelim en önemli konuya, muhteşem bir Orta Çağ restoranı bulunuyor şehir merkezinde. İçerisi tamamen bir Orta Çağ hanı kullanılarak yapılmış ve neredeyse hiç değiştirilmemiş. Garsonlar çuval şeklindeki Orta Çağ hancı giysilerinden giyiyor ve ekmekleri taş değirmenden eski usul öğüttükleri buğdaydan kendileri yapıyorlar, ayrıca biralarını da öyle. Yemekleri harika, tamamen eski tariflerden yola çıkılarak yemekler hazırlanıyor. Siz yine de menüden incelersiniz ancak biz tavşan ve somon tercih ettik. Yanında pişirilmiş bütün sarımsak ve kuskus bulunuyordu.
Yemekler gerçekten harikaydı, o atmosferde tadı damağımda kaldı diyebilirim. Biz gitmeden önce rezervasyon yapmadık ancak yer bulabildiğimize göre (içerisi sandığınızdan büyük) yer bulmakta zorlanmayacağınızı tahmin ediyorum. İki kişi toplan 50 Euroya çıkılabiliyor, tatlı alırsanız 70 Euroya kadar ödeme yapabilirsiniz. Menü ve diğer fotoğraflar için internet sitesi: http://rozengrals.lv/en/
Diğer yerler & bilgiler:
- Riga para anlamında çok uygun bir şehir, alkol çok ucuz ve kahve (bardaklar dev gibi) - kruvasan gibi atıştırmalıklar toplamda 5 Euro'yu geçmiyor.
- Küçük bir şehir merkezi (old-town) olduğundan, yürüyerek de gezilebiliyor. Kart almanıza ya da toplu taşıma aracına binmenize de çok gerek yok.
- Riga'da hanımlar çok güzel, Slav kökenli oldukları için böyle olduğunu tahmin diyorum. Ancak halkın öyle çok kibar bir halk olduğu veya iyi seviyede İngilizce bildiklerinden söz etmek çok zor.
- Riga'nın "amber taşı" çok ünlü. Sokaklarda bile amber taşından hediyelik eşya veya mücevher satan stantlar bulunuyor. Fiyatları da çok fazla değil, kendinize hatıra olarak amber taşından bir bileklik veya küpe alabilirsiniz.
- Riga'da gece hayatının çok hareketli olduğu söyleniyor, biz zaman kısıtımızdan dolayı bu şekilde bir tecrübe yaşayamadık ancak vaktiniz varsa belki bir gece eğlencesine çıkabilirsiniz.
- Her ne kadar Haziran-Temmuz ayında da gitseniz, hava yine de serin (17-20 derece). Bu nedenle mutlaka sıcak tutacak bir ceket/hırka/mont ve küçük bir şemsiye yanınızda bulundurun.
Orta Çağ'dan fırlamış bu şehri görmenizi mutlaka tavsiye ederim, çok seveceğinizden eminim. Mutlaka Rozengrals restoranında bir yemek yiyin ve kendinizi Lancelot film setinde gibi hissedin :). İyi eğlenceler!
16 Temmuz 2017 Pazar
Stockholm - Helsinki Gezi Yazısı
Bu yaz uzun bir tatilim olduğu için biraz çıtayı yükselttik ve İsveç'e gitmeye karar verdik. Öncelikle bu yönde bir planı olanlar için belirtmek isterim: Stockholm'de her şey -ama her şey- çok pahalı, hatta söylentilere göre, Avrupa'nın Norveç ve İsviçre'den sonra gelen en pahalı ülkesi. Bu nedenle gitmeden önce güzel bir bütçe hesabı yapılmalı ve gezinize önemli bir miktar para ayırmalısınız (Para birimleri İsveç Kronu (SEK) ve 1 TRY = 2.5 SEK yaklaşık). Aslında İsveç halkı nakit taşımayıp kart ile alışveriş yapmayı tercih ettiği için kredi kartı da kullanabilirsiniz ancak harcamalarınıza dikkat edin :). Şimdi gelelim daha güzel şeylere, Stockholm çok güzel bir şehir, adalar (14 ada) ve göllerden oluşuyor, yemyeşil ve serin. Bizim gibi yaz aylarında giderseniz (26 Haziran-5 Temmuz) Türkiye'nin bunaltıcı sıcağından sonra size çok iyi geleceğinden eminim (serin havayı sevenler için özellikle). Stockholm'de uzun kalacaksanız, cruise (gemi) turlarıyla Helsinki, Riga veya Tallinn'e geçebilirsiniz. Biz Helsinki ve Riga'ya gittik, dolayısıyla bu yazımda Helsinki'den de söz edeceğim ama Riga'yı çok beğendiğim için onu ayrı bir yazıda övmek istiyorum :). Düzenli not tutmadığım için gezip-görülecek yerleri kronolojik sırayla yazamıyorum bu kez, ama turistik noktalardan alacağınız haritalar ile kolaylıkla gezi planı yapabilirsiniz.
Bizim ilk durağımız tabi ki daha merkezi yerler oldu. Stortorget (yukarıdaki fotoğraf / old-town - Gamla Stan) zaten fotoğraflardan görmeye alıştığımız bir yer. Stockholm'un en güzel yerleri anlatılana göre Gustav III (1771-1792) zamanında yapılmış, kendisinden bahsetmeyi çok seviyorlar. Royal Swedish Opera (opera binası), Royal Dramatic Theatre (tiyatro) ve İsveç Akademisi onun döneminde yapılmış. İsveç Akademisi'nin bir özelliği var, Nobel Ödüllerini 1901'den bu yana onlar seçiyor. Nobel Müzesi zaten Gamla Stan'da, aynı gün müzeyi de ziyaret edebilirsiniz. Nobel Müzesinde 1901'den bu yana Nobel Ödülü alan kişilerin kronolojik hayat hikayeleri, eşyaları ve bilimle ilgili başka ilginç şeyler bulabilirsiniz (Giriş 120 Sek = 12 Euro).
Stockholm'de Nobel Müzesinden başka pek çok müze bulunuyor. Swedish History Museum (Tarih Müzesi) bunlardan birisi (Östermalm'da). Güzel haber, giriş ücretsiz (soldaki fotoğraf ilginizi çekecektir). Ayrıca bizim gittiğimiz tarihte "Meet the Vikings" organizasyonu olduğu için de oldukça eğlendik. Diğer bir müze -ki en önemlilerinden- Vasa Museum (Djurgarden'da). Burada 1628 yılında henüz ilk seferine çıkmışken batan Vasa Savaş Gemisi'nin denizden çıkarılıp orijinaline göre inşa edilmiş hali bulunuyor. Çok etkileyici bir müze, eğer Stockholm'de sadece bir müze gezecekseniz, o Vasa Müzesi olmalı (sağda müzeden bir fotoğraf bulunuyor, giriş 130 Sek = 13 Euro: http://www.vasamuseet.se/tr). Vasa Müzesi'nin hemen yakınında Nordic Museum bulunuyor (giriş 100 Sek = 10 Euro). Yine ABBA Museum da Djurgarden'da ama giriş ücreti biraz pahalı: 250 Sek = 25 Euro).
Stockholm'deki en güzel tecrübelerden birisi kesinlikle Skansen açık hava müzesi olacaktır (dünyanın en eski açık hava müzesi, açılış 1891). Skansen de Djurgarden'da ama en azından yarım gününüzü alacağı için diğer müzelerle aynı günde gitmeniz biraz zor olabilir. Skansen çok geniş bir alana yayılmış ve içinde eski İsveç evleri (ahşap kulübeler), atölyeler, yemek büfeleri ve İskandinav hayvanları (ren geyiği ile beraber vahşi hayvanların yaşadığı yaşam alanları var. Skansen'i Türkiye'deki hayvanat bahçeleri gibi düşünmemek lazım, hayvanların rahatı ve kendilerini evinde hissetmeleri için her şey yapılmış. Skansen'den en az elli fotoğraf çektim ama hepsini yayınlayamayacağım için burada bırakıyorum. Özellikle çocukların çok hoşuna gidebilecek bir yer, mutlaka ziyaret edin, giriş ücreti 180 Sek = 18 Euro: http://www.skansen.se/en/).
İsveç'e Haziran-Temmuz ayında giderseniz, batmayan güneşe de tanık olabilirsiniz :). Stockholm'de güneş gece 23:30 gibi batsa da buna da tam batmak denmez zira hava tam kararmıyor. Kaldı ki, tam batmayan güneş gece 02:00 gibi yeniden doğuyor. Solda gece 00:00 civarında Lappis Beach'ten çektiğim bir fotoğraf size fikir verecektir. Tabi yazın bize güzel gelecek olan bu olayın kışın tam tersine döndüğünü de belirtmek gerekiyor. Metal müziğin/gotik tarzın neden İskandinav ülkelerinde kült halinde geldiğini şimdi anlayabilirsiniz :). Sağda da Helsinki'ye giderken gemiden gece 23:00 civarında çektiğim Baltık Denizi'nde batmakta olan güneşi görebilirsiniz.
Stockholm'den cruise ile Helsinki'ye de geçtik. Biz en ünlü turlardan birisi olduğu için Viking Line'ı kullandık, oda fiyatları 170 Euro civarında (oda fiyatı ayırttığınız güne göre değişiyor: https://www.sales.vikingline.com/). Genellikle biniş zamanı Stockholm limanından 16:00 veya 17:00, Helsinki'ye iniş zamanı sabah 09:00 veya 10:00 oluyor. Eğer gidiş-dönüş aldıysanız, eşyalarınızı kamaradan çıkarmadan kenti gezebiliyorsunuz, sadece akşam dönüş vaktinden önce gemide olun yeter (17:00'den). Bu devasa transatlantik gemilerle yolculuğun ayrı eğlencesi de yok değil, gemide bar, restoranlar, duty free, eğlence merkezleri, açık büfe akşam yemeği (40 Euro kişi başı) ve manzaralı salonlar, çocuklar için oyun odaları ve sauna bulunuyor.
Helsinki güzel bir şehir olsa da çok cazibeli bir tarafı yok. Old-town, Senato binası (solda), sahildeki açık hava marketi, Helsinki Katedrali, Uspenski Katedrali ve şehir panoraması dışında pek görülecek bir yeri yok. Helsinki'deki en güzel tecrübeniz, sahildeki açık marketin kıyısından her saat başı kalkan küçük vapurlarla gidilen Suomenlinna Adası (Fin Adası) olacaktır. Ada 1991 yılında Unesco dünya kültür mirası listesine girmiş ve Fin tarihinde de önemli bir yeri var. Askeri sığınaklar ve kalesi eminim ilginizi çekecektir, ki sığınaklar aynı Shire (Orta Dünya) kentine benziyor. Vapur biletleri gidiş-dönüş kişi başı 5 Euro. Benim tavsiyem, Stockholm'den yalnızca bir cruise tur yapacak vaktiniz varsa, bunu Helsinki yerine Riga ya da Tallinn'e kullanmanızdır.
Diğer yerler ve önemli bilgiler/gözlemler:
1. Stockholm uçak biletleri takdir edersiniz ki pahalı, bunun için biraz parayı gözden çıkarmalısınız. Arlanda Havalimanından şehir merkezine gitmek için Flygbussarna otobüslerini kullandık, kişi başı bilet fiyatı 198 Sek = 20 Euro. Biletlerini gitmeden önce internetten aldık ve bilet çıktılarını yanımıza aldık: https://www.flygbussarna.se/en/arlanda. Sizce de otobüs bileti için 80 TRY çok değil mi?
2. Metro ağı çok gelişmiş olduğundan, pek çok yere metroyla gidebilirsiniz, eğer aylık/haftalık bilet almayacaksanız, her seferinde karta minimum 100 Sek (10 Euro) yüklenebiliyor ve her bir biniş (aktarmalar hariç) 30 Sek ( 3 Euro). Ayrıca dünyanın en güzel metro durakları arasında sayılan üç durağı var: T-Centralen, Stadion ve Radhuset (söylenenlere göre, dünyanın en uzun sanat galerisi unvanına sahip 110 km uzunluğundaki Stockholm metrosunda durakların pek çoğu ünlü sanatçılar tarafından boyanmış, başka güzel duraklar da bulabileceğinizden eminim.)
3. Hötorget, Stockholm'ün en büyük açık marketi, deniz mahsullerinden meyvelere kadar her şey burada bulunabiliyor (Hötorget Metro Durağına yakın). Biz somon balığından yapılan bir kremalı böreği denedik, hem lezzetli hem de somon bolca bulunan bir balık olduğundan daha uygun fiyatlı.
4. Fotografiska, dünyanın en iyi ikinci müze-restoranı. Burada yemek yemek için önemli bir bütçeyi gözden çıkarmak gerekiyor :). Mekan Stockholm limanına çok yakın bir noktada ve panoramik bir deniz manzarası var ve harika bir fotoğraf koleksiyonu (Södermalm'da)
5. Djurgarden'a gitmişken çok güzel bir ada olduğu için etrafta yürüyerek dolaşabilir ve yukarıda bahsetmediğim diğer müzelere de gidebilirsiniz: Aquaria Water Museum, Biological Museum vb. Gitmediğimiz için giriş ücretlerini bilmiyorum.
6. Kraliyet Sarayı'nın alt katında, Gamla Stan'a yakın bir noktada girişi ücretsiz ilginç bir müze bulunuyor: The Royal Armory (Livrustkammaren). İçinde kraliyet ailesine ait, mücevherler, kıyafetler, eşyaların yanın sıra at arabaları ve kızaklar için ayrılmış ayrı bir bölüm daha bulunuyor, beğeneceksiniz.
7. SEK her ne kadar Euro'nun onda biri gibi görünse de, Euro'nun Türk parasından çok daha değerli olduğunu da harcama yaparken göz önünde bulundurmakta fayda var. En uygun biranın 80 Sek (8 Euro) sıradan bir karton bardak kahvenin 70 Sek (7 Euro) olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Bu fiyatlarını artık diğerlerini tahmin edersiniz diye yazdım :).
8. Sanatseverler için çok seçenek yok, Amsterdam gibi değil :). Yalnızca Moderna Museet ve Fotografiska bulunuyor. İlginçtir -mutlaka vardır ama- İsveçli bir ressam adı da duymadım.
9. İsevçliler Cermen kökenli Viking soyundan geliyorlar, aslında tarihlerine bakılsa eminim bu kadar basit açıklanmıyordur ancak Cermen kökenli oldukları kesin bilinenlerden. Bu neden sarışın ve uzun boylu bir görüntüleri var. Yeni nesil genç hanımları ben beğenmedim açıkçası, fast-food'dan olsa gerek, biraz kilo fazlaları var. Yeni nesil genç adamlar onlara göre daha çekici görünüyorlar.
10. İsveç'te kaldığımız süre boyunca hiç korna sesi duymadım, bir kere bile. İş çıkış saatlerinde insanların biraz acelesi olsa da, genelde kimse hayatı İstanbul'daki gibi dört nala yaşamıyor. Bu nedenle olsa gerek ne trafikte ne de başka bir yerde acele etmeye çalışan veya agresif birileri yok, herkes çok "cool". Ayrıca işin ilginç yanı herkes sohbet edebilecek seviyede İngilizce biliyor, ki bence bu eğitim sistemlerinin çok iyi olmasından kaynaklanıyor.
11. Çok güvenli bir ülke, hırsızlık veya diğer suçlar çok düşük seviyede. Sabahın en ıssız saatinde bile orman/parklarda genç hanımlar rahatlıkla spor yapabiliyor. Zaten halkın refah seviyesi çok yüksek ve bunun getirdiği bir pahalılık da var ancak İsveç'e ihtiyacı olan gruplara (işsizler, öğrenciler,çocuklar) sağlanan olanaklar ile rahatlıkla sosyal devlet de denilebilir.
12. İsveç'in şebeke suyu çok temiz olduğundan, küçük şişelere su doldurup yanınıza alabilirsiniz, zaten halkın büyük bir çoğunluğu da böyle yapıyormuş duyduğumuz kadarıyla. Türkiye'de markette bile satılan ve fütursuzca kullandığımız böcek ilacı, naftalin, lavabo açıcı, amonyaklı ürünlerin vb. ülkede satışı yasak olduğundan, uzunca bir süre yer altı kaynakları da kirlenmeyecek gibi görünüyor.
Dünyanın en güzel başkentlerinden biri (Kuzey'in Venedik'i adı verilmiş) olarak kabul edilen Stockholm'e umarım gidersiniz, fırsatınız olursa mutlaka değerlendirin derim. Güzellikler hepimizi bulsun, iyi eğlenceler :).
Bizim ilk durağımız tabi ki daha merkezi yerler oldu. Stortorget (yukarıdaki fotoğraf / old-town - Gamla Stan) zaten fotoğraflardan görmeye alıştığımız bir yer. Stockholm'un en güzel yerleri anlatılana göre Gustav III (1771-1792) zamanında yapılmış, kendisinden bahsetmeyi çok seviyorlar. Royal Swedish Opera (opera binası), Royal Dramatic Theatre (tiyatro) ve İsveç Akademisi onun döneminde yapılmış. İsveç Akademisi'nin bir özelliği var, Nobel Ödüllerini 1901'den bu yana onlar seçiyor. Nobel Müzesi zaten Gamla Stan'da, aynı gün müzeyi de ziyaret edebilirsiniz. Nobel Müzesinde 1901'den bu yana Nobel Ödülü alan kişilerin kronolojik hayat hikayeleri, eşyaları ve bilimle ilgili başka ilginç şeyler bulabilirsiniz (Giriş 120 Sek = 12 Euro).
Stockholm'de Nobel Müzesinden başka pek çok müze bulunuyor. Swedish History Museum (Tarih Müzesi) bunlardan birisi (Östermalm'da). Güzel haber, giriş ücretsiz (soldaki fotoğraf ilginizi çekecektir). Ayrıca bizim gittiğimiz tarihte "Meet the Vikings" organizasyonu olduğu için de oldukça eğlendik. Diğer bir müze -ki en önemlilerinden- Vasa Museum (Djurgarden'da). Burada 1628 yılında henüz ilk seferine çıkmışken batan Vasa Savaş Gemisi'nin denizden çıkarılıp orijinaline göre inşa edilmiş hali bulunuyor. Çok etkileyici bir müze, eğer Stockholm'de sadece bir müze gezecekseniz, o Vasa Müzesi olmalı (sağda müzeden bir fotoğraf bulunuyor, giriş 130 Sek = 13 Euro: http://www.vasamuseet.se/tr). Vasa Müzesi'nin hemen yakınında Nordic Museum bulunuyor (giriş 100 Sek = 10 Euro). Yine ABBA Museum da Djurgarden'da ama giriş ücreti biraz pahalı: 250 Sek = 25 Euro).
Stockholm'deki en güzel tecrübelerden birisi kesinlikle Skansen açık hava müzesi olacaktır (dünyanın en eski açık hava müzesi, açılış 1891). Skansen de Djurgarden'da ama en azından yarım gününüzü alacağı için diğer müzelerle aynı günde gitmeniz biraz zor olabilir. Skansen çok geniş bir alana yayılmış ve içinde eski İsveç evleri (ahşap kulübeler), atölyeler, yemek büfeleri ve İskandinav hayvanları (ren geyiği ile beraber vahşi hayvanların yaşadığı yaşam alanları var. Skansen'i Türkiye'deki hayvanat bahçeleri gibi düşünmemek lazım, hayvanların rahatı ve kendilerini evinde hissetmeleri için her şey yapılmış. Skansen'den en az elli fotoğraf çektim ama hepsini yayınlayamayacağım için burada bırakıyorum. Özellikle çocukların çok hoşuna gidebilecek bir yer, mutlaka ziyaret edin, giriş ücreti 180 Sek = 18 Euro: http://www.skansen.se/en/).
İsveç'e Haziran-Temmuz ayında giderseniz, batmayan güneşe de tanık olabilirsiniz :). Stockholm'de güneş gece 23:30 gibi batsa da buna da tam batmak denmez zira hava tam kararmıyor. Kaldı ki, tam batmayan güneş gece 02:00 gibi yeniden doğuyor. Solda gece 00:00 civarında Lappis Beach'ten çektiğim bir fotoğraf size fikir verecektir. Tabi yazın bize güzel gelecek olan bu olayın kışın tam tersine döndüğünü de belirtmek gerekiyor. Metal müziğin/gotik tarzın neden İskandinav ülkelerinde kült halinde geldiğini şimdi anlayabilirsiniz :). Sağda da Helsinki'ye giderken gemiden gece 23:00 civarında çektiğim Baltık Denizi'nde batmakta olan güneşi görebilirsiniz.
Stockholm'den cruise ile Helsinki'ye de geçtik. Biz en ünlü turlardan birisi olduğu için Viking Line'ı kullandık, oda fiyatları 170 Euro civarında (oda fiyatı ayırttığınız güne göre değişiyor: https://www.sales.vikingline.com/). Genellikle biniş zamanı Stockholm limanından 16:00 veya 17:00, Helsinki'ye iniş zamanı sabah 09:00 veya 10:00 oluyor. Eğer gidiş-dönüş aldıysanız, eşyalarınızı kamaradan çıkarmadan kenti gezebiliyorsunuz, sadece akşam dönüş vaktinden önce gemide olun yeter (17:00'den). Bu devasa transatlantik gemilerle yolculuğun ayrı eğlencesi de yok değil, gemide bar, restoranlar, duty free, eğlence merkezleri, açık büfe akşam yemeği (40 Euro kişi başı) ve manzaralı salonlar, çocuklar için oyun odaları ve sauna bulunuyor.
Helsinki güzel bir şehir olsa da çok cazibeli bir tarafı yok. Old-town, Senato binası (solda), sahildeki açık hava marketi, Helsinki Katedrali, Uspenski Katedrali ve şehir panoraması dışında pek görülecek bir yeri yok. Helsinki'deki en güzel tecrübeniz, sahildeki açık marketin kıyısından her saat başı kalkan küçük vapurlarla gidilen Suomenlinna Adası (Fin Adası) olacaktır. Ada 1991 yılında Unesco dünya kültür mirası listesine girmiş ve Fin tarihinde de önemli bir yeri var. Askeri sığınaklar ve kalesi eminim ilginizi çekecektir, ki sığınaklar aynı Shire (Orta Dünya) kentine benziyor. Vapur biletleri gidiş-dönüş kişi başı 5 Euro. Benim tavsiyem, Stockholm'den yalnızca bir cruise tur yapacak vaktiniz varsa, bunu Helsinki yerine Riga ya da Tallinn'e kullanmanızdır.
Diğer yerler ve önemli bilgiler/gözlemler:
1. Stockholm uçak biletleri takdir edersiniz ki pahalı, bunun için biraz parayı gözden çıkarmalısınız. Arlanda Havalimanından şehir merkezine gitmek için Flygbussarna otobüslerini kullandık, kişi başı bilet fiyatı 198 Sek = 20 Euro. Biletlerini gitmeden önce internetten aldık ve bilet çıktılarını yanımıza aldık: https://www.flygbussarna.se/en/arlanda. Sizce de otobüs bileti için 80 TRY çok değil mi?
2. Metro ağı çok gelişmiş olduğundan, pek çok yere metroyla gidebilirsiniz, eğer aylık/haftalık bilet almayacaksanız, her seferinde karta minimum 100 Sek (10 Euro) yüklenebiliyor ve her bir biniş (aktarmalar hariç) 30 Sek ( 3 Euro). Ayrıca dünyanın en güzel metro durakları arasında sayılan üç durağı var: T-Centralen, Stadion ve Radhuset (söylenenlere göre, dünyanın en uzun sanat galerisi unvanına sahip 110 km uzunluğundaki Stockholm metrosunda durakların pek çoğu ünlü sanatçılar tarafından boyanmış, başka güzel duraklar da bulabileceğinizden eminim.)
3. Hötorget, Stockholm'ün en büyük açık marketi, deniz mahsullerinden meyvelere kadar her şey burada bulunabiliyor (Hötorget Metro Durağına yakın). Biz somon balığından yapılan bir kremalı böreği denedik, hem lezzetli hem de somon bolca bulunan bir balık olduğundan daha uygun fiyatlı.
4. Fotografiska, dünyanın en iyi ikinci müze-restoranı. Burada yemek yemek için önemli bir bütçeyi gözden çıkarmak gerekiyor :). Mekan Stockholm limanına çok yakın bir noktada ve panoramik bir deniz manzarası var ve harika bir fotoğraf koleksiyonu (Södermalm'da)
5. Djurgarden'a gitmişken çok güzel bir ada olduğu için etrafta yürüyerek dolaşabilir ve yukarıda bahsetmediğim diğer müzelere de gidebilirsiniz: Aquaria Water Museum, Biological Museum vb. Gitmediğimiz için giriş ücretlerini bilmiyorum.
6. Kraliyet Sarayı'nın alt katında, Gamla Stan'a yakın bir noktada girişi ücretsiz ilginç bir müze bulunuyor: The Royal Armory (Livrustkammaren). İçinde kraliyet ailesine ait, mücevherler, kıyafetler, eşyaların yanın sıra at arabaları ve kızaklar için ayrılmış ayrı bir bölüm daha bulunuyor, beğeneceksiniz.
7. SEK her ne kadar Euro'nun onda biri gibi görünse de, Euro'nun Türk parasından çok daha değerli olduğunu da harcama yaparken göz önünde bulundurmakta fayda var. En uygun biranın 80 Sek (8 Euro) sıradan bir karton bardak kahvenin 70 Sek (7 Euro) olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Bu fiyatlarını artık diğerlerini tahmin edersiniz diye yazdım :).
8. Sanatseverler için çok seçenek yok, Amsterdam gibi değil :). Yalnızca Moderna Museet ve Fotografiska bulunuyor. İlginçtir -mutlaka vardır ama- İsveçli bir ressam adı da duymadım.
9. İsevçliler Cermen kökenli Viking soyundan geliyorlar, aslında tarihlerine bakılsa eminim bu kadar basit açıklanmıyordur ancak Cermen kökenli oldukları kesin bilinenlerden. Bu neden sarışın ve uzun boylu bir görüntüleri var. Yeni nesil genç hanımları ben beğenmedim açıkçası, fast-food'dan olsa gerek, biraz kilo fazlaları var. Yeni nesil genç adamlar onlara göre daha çekici görünüyorlar.
10. İsveç'te kaldığımız süre boyunca hiç korna sesi duymadım, bir kere bile. İş çıkış saatlerinde insanların biraz acelesi olsa da, genelde kimse hayatı İstanbul'daki gibi dört nala yaşamıyor. Bu nedenle olsa gerek ne trafikte ne de başka bir yerde acele etmeye çalışan veya agresif birileri yok, herkes çok "cool". Ayrıca işin ilginç yanı herkes sohbet edebilecek seviyede İngilizce biliyor, ki bence bu eğitim sistemlerinin çok iyi olmasından kaynaklanıyor.
11. Çok güvenli bir ülke, hırsızlık veya diğer suçlar çok düşük seviyede. Sabahın en ıssız saatinde bile orman/parklarda genç hanımlar rahatlıkla spor yapabiliyor. Zaten halkın refah seviyesi çok yüksek ve bunun getirdiği bir pahalılık da var ancak İsveç'e ihtiyacı olan gruplara (işsizler, öğrenciler,çocuklar) sağlanan olanaklar ile rahatlıkla sosyal devlet de denilebilir.
12. İsveç'in şebeke suyu çok temiz olduğundan, küçük şişelere su doldurup yanınıza alabilirsiniz, zaten halkın büyük bir çoğunluğu da böyle yapıyormuş duyduğumuz kadarıyla. Türkiye'de markette bile satılan ve fütursuzca kullandığımız böcek ilacı, naftalin, lavabo açıcı, amonyaklı ürünlerin vb. ülkede satışı yasak olduğundan, uzunca bir süre yer altı kaynakları da kirlenmeyecek gibi görünüyor.
Dünyanın en güzel başkentlerinden biri (Kuzey'in Venedik'i adı verilmiş) olarak kabul edilen Stockholm'e umarım gidersiniz, fırsatınız olursa mutlaka değerlendirin derim. Güzellikler hepimizi bulsun, iyi eğlenceler :).
Etiketler:
ABBA,
ALG,
DJURGARDEN,
GAMLA STAN,
GEZİ YAZISI,
İSVEÇ,
NOBEL MUSEUM,
NOBEL PRİZE,
REN GEYİĞİ,
SKANSEN,
STOCKHOLM,
SWEDEN,
TUKHOLMA,
VASA MUSEUM,
VİKİNGLER
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)