5-23 Aralık tarihleri arasında Tünel Sanat Galerisinde sergilenen Feryat Aydemir'e ait "Soyut İfadeler" resim sergisi hakkında yazı yazmayı unutmuşum. Bu nedenle bu yazı tarihi itibariyle bu salonda ressamın sergisi sona ermiş olacak ancak farklı tarihlerde başka sanat galerinde sergileri oluyor galiba, internetten takip edebilirsiniz. Feryat Aydemir'in resimleri gerçekten soyut sanata örnek olabilecek şekildedir. Bildiğiniz üzere, soyut sanat, genel anlamıyla doğada varolan gerçek nesneleri betimlemek yerine, biçimler ve renklerin, temsili olmayan veya öznel kullanımı ile yapılan sanata denir. Göründüğü gibi basit çalışmalar değildir aslında, figüratif sanatın bir üst çalışması bile denilebilir. Biraz araştırma yaparsanız, hakkında pek çok şey öğrenebilir ve İslam ve Musevi kültürü ile bağlantısı olduğunu da görebilirsiniz. Ben aslında figüratif çalışmaları, nonfigüratif eserlere göre daha çok severim, ancak her türün kendi seveni olduğunu da öngörmek gerekiyor tabi. Sergi sona ermiş olduğundan ziyaret edemeyeceksiniz ancak bazı eserlerin fotoğrafları aşağıdadır (üzerine tıklarsanız resimler büyüyecektir):
The most dangerous risk of all - the risk of spending your life not doing what you want on the bet you can buy yourself the freedom to do it later.
30 Aralık 2016 Cuma
28 Kasım 2016 Pazartesi
ART pARTy Resim Sergisi
Ebülfez Ferecoğlu'nun Tünel Sanat Galerisi üst salondaki bu sergisinde sizin de dikkatinizi çeken bir husus mutlaka vardır: Serginin adının yazılışı. Nedenini henüz bilmesem de "ART pARTy" şeklinde bir isim belirleyerek bu şekilde yazmayı uygun bulmuş ressam. Herhangi bir kaynakta bunun nedenini okuyamadım, bu yüzden hala merak ediyorum. Ressam Ebülfez Ferecoğlu Azerbaycan doğumlu ve Nahçıvan'da güzel sanatlar eğitimi almış ve Rusya’nın değişik şehirlerinde karma sergilere ve sanat turlarına katılmış. 1997’de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Müzesi’nde resim öğretmenliğine başlamış ve özel bir atölyede de resim çalışmalarını sürdürmekteymiş. Tarzı benim sevdiğim türden, renkli ve karmaşık. Her ne kadar yorucu olduğunu düşünsem de, ben renkli resimlere özel olarak ilgi duyuyorum nedens. Sergi 2 Aralık'a kadar Tünel Sanat Galerisi'nde devam edecek, iyi eğlenceler!
27 Kasım 2016 Pazar
Hislerin Göçü Resim Sergisi
Ziraat Bankası Sanat Galerisi'nde (Tünel Sanat Galerisi) bu hafta Aksel Zeydan Göz'ün "Hislerin Göçü" resim sergisi vardı. Resim sergilerini ziyaret etmeyi çok sevdiğimden bu sergiye de kurs çıkışı vakit ayırdım. Aksel Zeydan Göz'ün resimlerini çok beğendim, zira canlı renkleri ve figüratif çalışmaları özellikle beğenirim. Ressam, eserlerini akrilik & yağlı boya olarak çalışmış, serginin adını ise kendi deyimiyle ruh halindeki mevsim değişimlerine tekabül eden duygu değişimlerinin tuval üzerine yansıması olarak seçmiş. Ressamın sergisi hakkındaki diğer açıklamaları: "Resimlerin herbiri kendi içinde pek çok odaklanabilir bölgeye sahiptir.Çoğunlukla kendilerini çevreleyen çok belirgin olmayan mekansal ve mesajsal kalabalıkla bütünleşmiş figürler, bir şekilde çevrelerini yaratan düşünceleri aslında kendileri taşıyor olabilirler. Yaşıyor olmakta bir ilginçlik aradığım çalışma alanı olarak kullandığım tuval yüzeyine yaklaşımımın özünde boşluğa kara kara bakmayı miras aldığım bir bakışın iyileştirmeyi hızlandırıcı niyetle resmedilmesi ve göz gezintisine bırakılmış hayal kurma alanı olarak düşünce manzaraları oluşturmak vardır. Bir resim yapmaya başlama ve tamamlama kararı arasında hissiyatı oluşturan öznel izlerin değişkenliği resmin katmanları arasına yerleşir ve finalde geniş bir zaman diliminin iç izlenimini yansıtan durağan imajı oluşur." Sergi 2 Aralık'a kadar devam edecek, eğer ziyaret etmek isterseniz, iyi eğlenceler!
1 Kasım 2016 Salı
Denizli Gezi Yazısı
Bu hafta sonu cuma gününün de resmi tatil olmasından bahisle bir gezi planladık. Daha önce Pamukkale'yi görmediğim için tercihimi Denizli'den yana kullandım. Güzel bir tatil oldu, hem hava bahar ayları gibi güzeldi (öyle ki Pamukkale'de turistler bikini ile geziyordu) hem de güzel yerler görüp lezzetli yemekler yedik. Aydın'da yaşayan bir arkadaşımla gezimizi organize ettiğimiz için ikimiz de Denizli'de buluştuk. Toplamda üç günümüz (cuma-cumartesi-pazar) vardı bu nedenle cuma sabahı Denizli'ye iner inmez önce hemen otelimize yerleşip sonrasında Denizli merkezde gezilecek yerleri gezmek için hemen yola çıktık. Gitmeden önce yaptığımız araştırmalarda Denizli'de onlarca gezip görülecek yer olduğunu fark etmiştik. Ancak gittiğimizde gördük ki bunların bir kısmı ilçelerde olduğundan veya bazı özel gruplara (trekking gibi) hitap ettiğinden hepsini gezemeyeceğiz. Olsun! Birkaç güzel gün geçirmek için de bol bol malzeme bulunuyor :).
İlk durağımız takdir edersiniz ki Pamukkale'ydi. Denizli merkezden yarım saatte bir Pamukkale'ye dolmuş bulunduğu için gitmek zaten çok kolay. Pamukkale'ye giriş ücretli, 25 TL ancak müze kart geçerli olduğundan varsa kullanabilirsiniz. Pamukkale Travertenlerini size ayrıca övmeye gerek olmadığını düşünüyorum, zaten olağanüstü bir yer. Ayakkabı çıkarılması gerektiği için minik bir sırt çantasını yanınızda bulundurmakta fayda var, zira ayakkabılarınızı aşağıda bırakırsanız tekrar geri girişe dönmek zorunda kalırsınız. Halbuki travertenlerden yukarı çıktığınızda ayakkabı giymenizi gerektirecek görülecek yerler var.
Travertenlerden yukarı çıktığınızda Hierapolis bulunuyor. Gerçekten etkileyici bir yer, özellikle amfi tiyatro gördüklerimin arasında en büyüğüydü. Hierapolis ören yeri (antik kenti) çok geniş bir alana yayıldığından bu kısımda bol bol yürüyeceğinizden emin olur, hazırlıklı olmakta fayda var. Normalde Hierapolis girişi ücretli, 25 TL ancak travertenlerden gelenler için ayrıca bir ücretlendirme yapılmıyor, ayrıca müze kart da geçerli. Hierapolis'in içinde Arkeoloji Müzesi'de bulunuyor ancak onun girişi ücretli, 5 TL. Sıcak ve güneşli bir günde gittiyseniz, Antik Havuza da gidebilirsiniz (yukarı sağdaki resim).
Muhtemelen Pamukkale'deki travertenler ve Hierapolis uzunca bir zaman alacağından kalan vakitte Denizli merkeze dönerek bir akşam planı yapabilirsiniz. Kendi arabası olanlar için Karahayit Kasabası'ndaki kaplıcalara gidebilir (yol üzerinden kaplıcalara giden minibüsler de bulunuyor). Karahayit kaplıcalarını çok beğenmedim, ancak Denizli'de çok beğenilesi bir yer var: Laodikya Antik Kenti. Denizli terminalden (merkezden) Laodikya'ya giden otobüsler aracılığı ile buraya gidilip gelinebiliyor (minibüsler biraz uzakta bırakıyor). Laodikya Antik Kenti'nin ıssızlığı ve henüz yeterince keşfedilmemiş olması beni çok etkiledi. Buraya gitmenizi tavsiye ederim, çok beğeneceğinizi düşünüyorum. Giriş ücretli ama çok uygun 2 TL.
Denizli'de daha gazip görülecek çok yer vardı, Honaz Dağı Milli Parkı, Çal Kısık Kanyonu, Keloğlan Mağarası (Dodurga Kasabasında), Güney Şelalesi gibi. Biz hem uzak olması, ulaşımın zor olması hem de vaktimizin darlığı nedeniyle buralara gidemedik. Ancak Denizli merkezden Bağbaşı Teleferiği ile Bağbaşı Yaylasına çıkmak keyifliydi. Bağbaşı Yaylasında yürüyüş parkurları, serin ve temiz havası ve kalmayı tercih edenler için var olan bungalov tarzı evleri ile güzel vakitler geçirilebilir. Teleferik ücreti 5 TL, ancak teleferiğin iniş noktasından yaylaya gitmek için hala minibüse binmek gerekiyor. Bağbaşı Yaylasına yörük çadırları veya Osmanlı macunu gibi daha otantik zevkler için de uygun ortam bulunuyor. Hafta sonu kafa dinlemek için bir yer arıyorsanız, bungalovlarda kalmayı da düşünebilirsiniz. Biz kalmadığımız için fiyatları veya konforu konusunda bilgilendirme yapamıyorum.
Yemeklere gelince... Denizli Kebabı'nı duydunuz mu bilmiyorum, ben duymamıştım :). Denizli çarşıda (Bayramyeri deniyor adına) pek çok kebapçı var (çoğu pazar günleri açık değil). Bize en çok tavsiye edilen yer Kebapçı Enver'di. Dolayısıyla biz kebabı burada denedik, gerçekten Denizli kebabını çok lezzetli buldum, mutlaka deneyin (kuzu eti + domates dilimleri + soğan dilimleri + lavaş ile servis ediliyor, yanında da ayran alın eğer seviyorsanız çok yakışıyor). Bayramyeri küçük bir çarşı olduğundan bir iki saat burada kafelerde ya da tekstil ürünlerinin satıldığı Babadağlılar Çarşısına da gidebilirsiniz, alışveriş yapma niyetiniz varsa burası tamamen tekstil ürünlerinin satıldığı büyük bir İşhanı.
Kebaptan sonra akşam bir arkadaşımızın yönlendirmesi ile çarşıdaki Denizli Konağı'na akşam da Woops kafeye gittik ama çok değişik bir deneyim olduğunu söyleyemem. Denizli Konağı'nda oraya has bir yemek olan Keşkek yapılıyor, denemek isterseniz deneyebilirsiniz ama ben çok beğenmedim, fakat konağın tarihi oluşu ve bu şekilde korunmuş olması ilginizi çekebilir belki. Bu arada, tatlı için tabi ki tercihiniz Denizli çarşıdaki Hacı Şerif olmalı! Hacı Şerif'in dondurmalı irmik helvası gerçekten övüldüğü kadar var. Aklıma gelmişken, en önemli detaylardan birisi de Zafer gazozu :). Denizli'nin en eski markası olduğu söylenen Zafer Gazozunu mutlaka deneyin derim.
Denizli'ye gittiğimde aklımdaki imaj İç Anadolu kenti gibi olabileceği yönündeydi. Tamamen yanıldığım için mutluyum. Denizli halkı bana tahmin ettiğimden daha modern ve eğlenceli göründü. Akşamları insanlar hep dışarıdaydı ve güzel havanın tadını aileleriyle veya sevgilileriyle/arkadaşlarıyla çıkarıyorlardı. Gözlemlediğim kadarı ile alkol alanların sayısı da pek az değildi. En önemli faktörün Pamukkale Üniversitesi olduğunu tahmin ediyorum, üniversiteler ve kitabevleri güzel şeyler arkadaşlar, keşke iyi eğitim veren üniversiteler daha çok olsa. Kısacası ben Denizli'yi beğendim, bu gezi benim için harika bir hafta sonu tatili oldu. Size de tavsiye ederim, kendinize bir iyilik yapın, şimdiden iyi eğlenceler!
İlk durağımız takdir edersiniz ki Pamukkale'ydi. Denizli merkezden yarım saatte bir Pamukkale'ye dolmuş bulunduğu için gitmek zaten çok kolay. Pamukkale'ye giriş ücretli, 25 TL ancak müze kart geçerli olduğundan varsa kullanabilirsiniz. Pamukkale Travertenlerini size ayrıca övmeye gerek olmadığını düşünüyorum, zaten olağanüstü bir yer. Ayakkabı çıkarılması gerektiği için minik bir sırt çantasını yanınızda bulundurmakta fayda var, zira ayakkabılarınızı aşağıda bırakırsanız tekrar geri girişe dönmek zorunda kalırsınız. Halbuki travertenlerden yukarı çıktığınızda ayakkabı giymenizi gerektirecek görülecek yerler var.
Travertenlerden yukarı çıktığınızda Hierapolis bulunuyor. Gerçekten etkileyici bir yer, özellikle amfi tiyatro gördüklerimin arasında en büyüğüydü. Hierapolis ören yeri (antik kenti) çok geniş bir alana yayıldığından bu kısımda bol bol yürüyeceğinizden emin olur, hazırlıklı olmakta fayda var. Normalde Hierapolis girişi ücretli, 25 TL ancak travertenlerden gelenler için ayrıca bir ücretlendirme yapılmıyor, ayrıca müze kart da geçerli. Hierapolis'in içinde Arkeoloji Müzesi'de bulunuyor ancak onun girişi ücretli, 5 TL. Sıcak ve güneşli bir günde gittiyseniz, Antik Havuza da gidebilirsiniz (yukarı sağdaki resim).
Muhtemelen Pamukkale'deki travertenler ve Hierapolis uzunca bir zaman alacağından kalan vakitte Denizli merkeze dönerek bir akşam planı yapabilirsiniz. Kendi arabası olanlar için Karahayit Kasabası'ndaki kaplıcalara gidebilir (yol üzerinden kaplıcalara giden minibüsler de bulunuyor). Karahayit kaplıcalarını çok beğenmedim, ancak Denizli'de çok beğenilesi bir yer var: Laodikya Antik Kenti. Denizli terminalden (merkezden) Laodikya'ya giden otobüsler aracılığı ile buraya gidilip gelinebiliyor (minibüsler biraz uzakta bırakıyor). Laodikya Antik Kenti'nin ıssızlığı ve henüz yeterince keşfedilmemiş olması beni çok etkiledi. Buraya gitmenizi tavsiye ederim, çok beğeneceğinizi düşünüyorum. Giriş ücretli ama çok uygun 2 TL.
Denizli'de daha gazip görülecek çok yer vardı, Honaz Dağı Milli Parkı, Çal Kısık Kanyonu, Keloğlan Mağarası (Dodurga Kasabasında), Güney Şelalesi gibi. Biz hem uzak olması, ulaşımın zor olması hem de vaktimizin darlığı nedeniyle buralara gidemedik. Ancak Denizli merkezden Bağbaşı Teleferiği ile Bağbaşı Yaylasına çıkmak keyifliydi. Bağbaşı Yaylasında yürüyüş parkurları, serin ve temiz havası ve kalmayı tercih edenler için var olan bungalov tarzı evleri ile güzel vakitler geçirilebilir. Teleferik ücreti 5 TL, ancak teleferiğin iniş noktasından yaylaya gitmek için hala minibüse binmek gerekiyor. Bağbaşı Yaylasına yörük çadırları veya Osmanlı macunu gibi daha otantik zevkler için de uygun ortam bulunuyor. Hafta sonu kafa dinlemek için bir yer arıyorsanız, bungalovlarda kalmayı da düşünebilirsiniz. Biz kalmadığımız için fiyatları veya konforu konusunda bilgilendirme yapamıyorum.
Yemeklere gelince... Denizli Kebabı'nı duydunuz mu bilmiyorum, ben duymamıştım :). Denizli çarşıda (Bayramyeri deniyor adına) pek çok kebapçı var (çoğu pazar günleri açık değil). Bize en çok tavsiye edilen yer Kebapçı Enver'di. Dolayısıyla biz kebabı burada denedik, gerçekten Denizli kebabını çok lezzetli buldum, mutlaka deneyin (kuzu eti + domates dilimleri + soğan dilimleri + lavaş ile servis ediliyor, yanında da ayran alın eğer seviyorsanız çok yakışıyor). Bayramyeri küçük bir çarşı olduğundan bir iki saat burada kafelerde ya da tekstil ürünlerinin satıldığı Babadağlılar Çarşısına da gidebilirsiniz, alışveriş yapma niyetiniz varsa burası tamamen tekstil ürünlerinin satıldığı büyük bir İşhanı.
Kebaptan sonra akşam bir arkadaşımızın yönlendirmesi ile çarşıdaki Denizli Konağı'na akşam da Woops kafeye gittik ama çok değişik bir deneyim olduğunu söyleyemem. Denizli Konağı'nda oraya has bir yemek olan Keşkek yapılıyor, denemek isterseniz deneyebilirsiniz ama ben çok beğenmedim, fakat konağın tarihi oluşu ve bu şekilde korunmuş olması ilginizi çekebilir belki. Bu arada, tatlı için tabi ki tercihiniz Denizli çarşıdaki Hacı Şerif olmalı! Hacı Şerif'in dondurmalı irmik helvası gerçekten övüldüğü kadar var. Aklıma gelmişken, en önemli detaylardan birisi de Zafer gazozu :). Denizli'nin en eski markası olduğu söylenen Zafer Gazozunu mutlaka deneyin derim.
Denizli'ye gittiğimde aklımdaki imaj İç Anadolu kenti gibi olabileceği yönündeydi. Tamamen yanıldığım için mutluyum. Denizli halkı bana tahmin ettiğimden daha modern ve eğlenceli göründü. Akşamları insanlar hep dışarıdaydı ve güzel havanın tadını aileleriyle veya sevgilileriyle/arkadaşlarıyla çıkarıyorlardı. Gözlemlediğim kadarı ile alkol alanların sayısı da pek az değildi. En önemli faktörün Pamukkale Üniversitesi olduğunu tahmin ediyorum, üniversiteler ve kitabevleri güzel şeyler arkadaşlar, keşke iyi eğitim veren üniversiteler daha çok olsa. Kısacası ben Denizli'yi beğendim, bu gezi benim için harika bir hafta sonu tatili oldu. Size de tavsiye ederim, kendinize bir iyilik yapın, şimdiden iyi eğlenceler!
Etiketler:
AMFİ TİYATRO,
ANTİK HAVUZ,
ANTİK KENT,
BAĞBAŞI YAYLASI,
DENİZLİ,
DENİZLİ GEZİ YAZISI,
GEZİ NOTLARI,
GEZİ YAZISI,
HİERAPOLİS,
KAPLICA,
KARAHAYİT,
LAODİKYA,
PAMUKKALE,
TELEFERİK,
TRAVERTENLER
31 Ekim 2016 Pazartesi
Tek ve Çok Sergisi - Salt Galata
1955-1995 yılları arasında üretilen ürünlerin & reklam afişlerinin ve dergilerin sergilendiği bir sergi açılmış Salt Galata'da. Özellikle belirli bir orta yaş ve üzeri insanların çok daha ilgisini çekeceğini düşünüyorum zira onlara nostalji gibi gelecektir. Bu dönemde Türkiye'de üretilen beyaz eşya, otomobil, oyuncak, gıda vb. ürünlerin birer numuneleri sergileniyor ve büyük kısmı farklı koleksiyonlardan veya sergilerden getirilmiş (bazı oyuncaklar Oyuncak Müzesi'nden getirilmiş mesela). Benim en çok dikkatimi bu oyuncaklar ve reklam afişleri çekti açıkçası. Otomobil veya beyaz eşya ise daha farklı şekilde yani, sanayi ve teknolojik gelişmeler ile değişirken, oyuncak veya reklam afişleri gibi nesnelerin aynı zamanda kültürel bir değişimin de parçası olduğunu düşünüyorum. Bununla beraber, her nesnenin ziyaretçisine farklı çağrışımlar da yapacağından eminim. 1955'ten 1995'e, Türkiye'de çeşitli eşyaların üretim ve dılaşımı üzerine odaklanan, araştırma temelli sergi 13 Kasım'a kadar Salt Galata'da ziyarete açık olacaktır, gitmenizi tavsiye ederim.
21 Ekim 2016 Cuma
Osmanlı Bankası Müzesi - Karaköy
Bu hafta sonu uygun bir vaktimizde Osmanlı Bankası Müzesini ziyaret ettik. Osmanlı Bankasını daha önce duymuş olmalısınız (2001 tarihinde Garanti Bankası'na katılımıyla varlığı tamamıyla sona erdi). 1856 yılında İngiliz sermayesi ile kurulan banka (Ottoman Bank) 1863 yılında Fransız sermayesinin de ortaklığıyla büyümüş ve Bank-ı Osmani-i Şahane adıyla varlığına devam etmiştir. Kuruluşundan sonraki faaliyetlerine, zor yıllarına, toparlanma dönemlerine, genişleme dönemine ve savaş/kriz dönemlerine ilişkin kronolojik bir bilgi akışı müze içinde resim ve belgeleriyle mevcuttur. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası'nın kuruluşuna kadar devlet bankası sıfatıyla varlığını devam ettirebilmiştir. Bu bankanın bir diğer özelliği, o dönemde adında "Osmanlı" kelimesini muhafaza edebilen tek kuruluştur. 1931 yılında Merkez Bankası'nın kuruluşu ile beraber eski önemi ortadan kalkınca sembolik bir şekilde varlığını sürdürmüş ve Doğuş Grubuna satıldıktan sonra varlığı tamamen sona ermiştir. Osmanlı Devleti zamanındaki eski günlerinden kalan banknot örnekleri, kaimeler, hisse senetleri, hesap defterleri, müşteri formları ve fotoğrafları, banka cüzdanlarının hepsi Osmanlı Bankası Müzesi'nde sergilenmektedir, aralarında ilginç bulacağınız bazı belgeler de olabilir :).
Müze hakkında detaylı bilgi ve lokasyon için:
http://www.obmuze.com/#kronolojik
Müze hakkında detaylı bilgi ve lokasyon için:
http://www.obmuze.com/#kronolojik
20 Ekim 2016 Perşembe
Renklerin Büyülü Dünyası - 6
Adını "Shiva (Şiva)" koyduğum bu eser internette sıkça karşılaştığımız Hinduizm'de bahsedilen Hint Tanrılarından birisi olan Shiva'nın resminden esinlenilerek yapıldı. Bir şey itiraf etmem lazım, ben daha önce Shiva'yı Tanrıça sanıyordum zira çizimleri çok feminen ve saçları da uzun. Ancak Tanrıça olmadığını öğrenmeme rağmen resmini yapmaktan vazgeçmedim çünkü hala feminen bir görüntüsü var (ben kadınları ve feminen figürleri resmetmeyi seviyorum biliyorsunuz ki). Hinduizm ve Hint felsefesi hakkında çok bilgi sahibi değilim, ancak Shiva, bazı kaynaklara göre Brahma ve Vishnu (Vişnu) ile beraber Hint teslisinin bir parçası olarak bilinir. Brahma yaratıcı, Vishnu koruyucu Shiva ile yok edicidir (Shiva the destroyer). Yok etmeyi temsil etse de, Shiva olumsuz değil, olumlu bir gücü temsil eder, kendisine kötülüğün yok edicisi de diyebilirsiniz. Bu kadar girişten sonra bu eseri beğeneceğinizi umuyorum. İlk görüşte siyah-sarı-hardal renkleri göze çarpsa da aslında hemen her rengi kullandım resim yaparken (kırmızı, mor ve beyaz detaylarda gizli). Sarı ve siyah bir araya geldiğinde dikkat çekici bir kontrast oluşturur, bu nedenle tabelalar veya uyarılar bu renklerde yapılır. Tabi bir de manevi anlamı var (İstanbul Sultani'sinden kalan) ancak bu konuya burada değinmeyeceğim. Tablonun yapılışı kolay oldu, detayları aşağıdadır:
26 Eylül 2016 Pazartesi
Engelsiz Sergi
Tünel girişinde bu küçük sergiye rastladım, oldukça da hoşuma gitti. Asperger Sendromu olan kişilerin çizimlerinin ve fotoğraflarının sergilendiği bu sergiyi keyifle gezdim. Çok fazla eser yoktu ancak başlangıç olması ve insanlarda farkındalık yaratması açısından başarılıydı. Fotoğraf ve çizimleri aşağıda çektiğim resimlerden görüyorsunuz zaten, bu entry ile aynı zamanda Asperger Sendromu hakkında da bilgi vermek isterim. Asperger Sendromu sosyal etkileşimde zorluklar ve sınırlı stereotipik ilgi ve etkinliklerle tanımlanan otistik bir bozukluk olarak tanımlanmış. Standart bir tanı ölçütleri arasında belirtilmemişse de motor sakarlık ve atipik dil kullanımı belirtileri olarak görülenlerden. Zor fark edilen bir rahatsızlık olduğu söyleniyor bu nedenle tanı koyulması zor oluyormuş, bu nedenle özellikle çocukların dikkatli gözlemlenmesi gerekmektedir. Neyse, umarım hiç birinizin başına gelmez :). Hayatın kıymetini bilelim!
23 Eylül 2016 Cuma
Zeus Altarı - Adatepe Köyü
Bayram tatilinde Altınoluk'a yazlığa gitmiştik, yakınlarında kendi halinde küçük bir turistik köy olan Adatepe Köyüne ziyarete gitmeyi amaçladık. Köye dar bir tepe yolunda araçla ulaşılıyor, kendi halinde taş evlerden oluşan, turistik ve küçük bir köy. Köyün girişinde biraz daha tepeye çıkan toprak bir patika mevcut, bu patikadan tepeye doğru yaklaşık 20 dakika yürüyünce Zeus Altarı'na ulaşılıyor. Zeus Altarı eski Yunan'da tanrılara kurban sunulması amacıyla yapılmış (Altar = sunak), bu nedenle olsa gerek bölgenin en yüksek noktasına inşa edilmiş. Dolayısıyla manzarası harika, manzara açısından gerçekten bayıldım. Buradan indikten sonra da Adatepe Köyüne doğru yol aldık ve köyü basit şekilde turladık.
Köye bayıldım gerçekten, tanınmış olmasına ve turistlerin uğradığı bir yer olmasına rağmen, köy doğal haliyle kalmış gibiydi. Bazı mekanlar restore edilmiş ancak genel olarak köyde doğal kalmış bir şeyler vardı :). Zeytin sütü (kadınlar için yüze sürülen doğal bir malzeme ve aynı zamanda salataya tat veren bir sos amacıyla satılıyor), zeytin yağı ve zeytin sabunu gibi ürünler yapılıp satılıyor. Ben denemek için birkaç sabun aldım, kokuları ise harika :)
Köyün hemen girişinde bir dondurmacı var, adı AUS Otlu Dondurma. Gerçekten kekik, zeytin gibi aromalardan dondurma yapmışlar! Ben keçi sütlü ve zeytinli dondurmayı denedim ve şimdiye kadar yediğim en lezzetli dondurma olduğunu söyleyebilirim! Yolunuz düşerse diye söylüyorum, yiyenler karadut ve yaban mersini dondurmasını de çok beğeniyormuş. Dondurma sevmiyor olsanız bile köy meydanındaki dev çınarın altındaki masalara oturun ve soğuk bir şerbet için mutlaka.
Köyden ve Zeus Altarının manzarasından birkaç fotoğraf paylaşayım, daha fazla bilgi için aşağıdaki linkten de bilgi alabilirsiniz. Bu arada arabayla tepeye çıkılması gerektiğini anımsatmak isterim ama tabanına güvenen yürüyebilir de :). İyi eğlenceler!
Zeus Altarı hakkında daha fazla bilgi için (Yukarıdaki fotoğraf da bu kaynaktan alınmıştır):
http://www.kucukkuyu.com/kucukkuyu-gezilecek-yerleri/zeus-altari/
Köye bayıldım gerçekten, tanınmış olmasına ve turistlerin uğradığı bir yer olmasına rağmen, köy doğal haliyle kalmış gibiydi. Bazı mekanlar restore edilmiş ancak genel olarak köyde doğal kalmış bir şeyler vardı :). Zeytin sütü (kadınlar için yüze sürülen doğal bir malzeme ve aynı zamanda salataya tat veren bir sos amacıyla satılıyor), zeytin yağı ve zeytin sabunu gibi ürünler yapılıp satılıyor. Ben denemek için birkaç sabun aldım, kokuları ise harika :)
Köyün hemen girişinde bir dondurmacı var, adı AUS Otlu Dondurma. Gerçekten kekik, zeytin gibi aromalardan dondurma yapmışlar! Ben keçi sütlü ve zeytinli dondurmayı denedim ve şimdiye kadar yediğim en lezzetli dondurma olduğunu söyleyebilirim! Yolunuz düşerse diye söylüyorum, yiyenler karadut ve yaban mersini dondurmasını de çok beğeniyormuş. Dondurma sevmiyor olsanız bile köy meydanındaki dev çınarın altındaki masalara oturun ve soğuk bir şerbet için mutlaka.
Köyden ve Zeus Altarının manzarasından birkaç fotoğraf paylaşayım, daha fazla bilgi için aşağıdaki linkten de bilgi alabilirsiniz. Bu arada arabayla tepeye çıkılması gerektiğini anımsatmak isterim ama tabanına güvenen yürüyebilir de :). İyi eğlenceler!
Zeus Altarı hakkında daha fazla bilgi için (Yukarıdaki fotoğraf da bu kaynaktan alınmıştır):
http://www.kucukkuyu.com/kucukkuyu-gezilecek-yerleri/zeus-altari/
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)